Ustanın uçağı inişte!

Gezi Parkı sonun başlangıcı oldu

Türkiye’de 11 yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, bocalama dönemine girdi. Artık her şey istediği gibi gitmiyor. Parti liderinin “birlik-beraberlik” çağrılarıyla birlikte bölünmeler, ayrışmalar, kopuşlar, vedalarla birlikte dökülmeler de başladı.

Siyasi hareketler normal seferini yapan bir uçak gibi düzenli bir eğimle yükselirler, inişleri de aynı şekilde olur.

Haziran 2013’ten itibaren AKP inişe geçmiş bir uçak formunda alçalıyor. Seçim yaklaştıkça uçağın içindeki hareketlilik daha da artacak. Görünmeyen pilotun komutları hissedilecek:

-Şimdi lütfen yerlerinize oturun, koltuklarınızı dik duruma getirin, masaları kapatıp, güneşliklerinizi açın!

Güneşliklerin açılma sinyaliyle birlikte Mustafa Balbay’ın üzerine ilk ışıklar düştü. AKP yere yaşlaştıkça başka gelişmeler de olacak.

Artık uçağın içinde hiç kimse kafasına göre, bir aşağı bir yukarı volta atıp, beğenmediğine çakıp geçemeyecek!

AKP’nin iniş yolunda güvenli alçaldığını gösteren başka işaretler de var. Mesela siyasetin Babası Süleyman Demirel geçen hafta Can Dündar’a önemli bir demeç verdi:

-Siyasette nasıl geldiysen öyle gidersin!

Can da şöyle güncelleştirdi:

-Bavulla gelen, bavulla gider!

Bu yazılardan birinde Batılı bir büyükelçinin “Türkiye’de yakında büyük değişiklikler olacak” öngörüsü de satır aralarından ortaya çıktı.

Can Dündar bunları yazdığında Kütahya milletvekili İdris Bal AKP’den istifa etmemişti. Ve şunları da söylememişti:

-Güçsüzken herkes demokrattır!

Bal’ın sözleri tam yerine oturuyordu. Siyaseti yakından gözleyenler biliyorlar ki, AKP içinde çok sayıda İdris Bal var!

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tek başına belirlediği yıldırım-yıldırma siyaseti 1991’den (Refah Partisi İst. İl Bşk.) beri özenle inşa ettiği kendi yerini, kentsel dönüşüme uğratırcasına yıkıyor. Hiç kimseyi dinlemiyor.

Şimdi karşısına aldığı eski müttefiklerine şöyle bir göz atarsanız kimleri vefasızlık mezarlığına gömmedi ki?

En başta solcu liberal gazeteciler geliyor. AKP daha MGK’da İslamcı cemaatler için operasyon kararlarına imza atarken, Hasan Cemal, Ahmet Altan doğrudan dönemin “güç kuleleri” olan komutanları hedef alan yazılarla Erdoğan’a az buz destek vermediler!

Erdoğan bu destekleri kendisine olan sevgi-saygıya bağladığı için otoriterlik aşamasında eleştiriler kendine yönelince kestirip attı: Batsın böyle gazetecilik!

Batsın dedikçe kendisini de batırdı!

Erdoğan için sonun başlangıcı Gezi Parkı oldu. Yıllarca özenle bastırdığı içindeki anti-demokrasi fışkırdı. Ellerinde çiçeklerle meydanlara çıkan gencecik insanları öldüren, gözlerini oyan, fişekle yaralayan, gazla boğan polislerine “destan” yazdırdı. Batının Erdoğan’dan yarattığı “Müslüman Demokrat” miti çöktü.

Bütün göstergeler üst üste geldiğinde açık olarak görülüyor ki:

-Ustanın uçağı inişte!

 

 

 Ankara Rüzgarı

Ankara başkent olmanın getirdiği ağır bürokratik havası yanında Türkiye devrimci hareketinin değerli merkezi niteliğine de sahiptir. Başta Siyasal Bilgiler, ODTÜ gibi entelektüel birikimleri yanında pratiğe yönelik iz bırakan tarihi vardır.

Özellikle son 20 yılda işçi sınıfının direniş merkezi de oldu Ankara. 1990’lardan itibaren KESK her alanlara çıktığında Ankara ayrı bir güzelliğe büründü. Öğretmenlerin Kızılay’daki direngenlikle, okullardaki hizmetlerine muadil bir demokrasi kültürü inşa etti: Hak verilmez, alınır!

Ankara’nın merkezi de 1970’lerdeki devrimci ruhu olduğu gibi yeniden oluşturmuş durumda. Devamlı Ankara’da yaşayanlar bunu çok hissetmiyor olabilirler:

-Biz zaten hep böyleyiz!

Ankara’nın özel ve güzel havasını görebilmek için üçüncü göz olmak gerekiyor. Günün her saati tıklım tıklım olan kitapçıları, mütevazı bir bütçe ile oturup kalkacağınız kafeleri, restoranları, müzikli lokallerinde devrimci ruhu elle tutabiliyorsunuz.

Yakın tarih ise Ankara’yı daha da güzelleştirdi:

-İşte burası TEKEL işçilerinin direniş çadırlarının bulunduğu cadde ve sokaklar!

Ağırlığını gençlerin oluşturduğu kitapçılar bölgesinde gezerken böylesi bilgiler alabiliyorsunuz. Biraz daha aşağılara indiğinizde Güvenpark’ın karşısı işaret ediliyor:

-Şurası Ethem’in (Sarısülük) vurulduğu yer!

Yaşanan hiçbir şey unutulmuyor. Tabii ki ölümler de… Buğdayın Türküsünde ne diyor Pablo Neruda:

“Biz halkız yeniden doğarız ölümlerde”

Ankara’da üç-dört gün geçirip dönünce insanın havası da değişiyor. Bunun bir sebebi var tabii:

-Ankara rüzgarı!

 

 

Posted in Köşe Yazıları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir