Barış Atay’ı anlamak için

 

Avcı toplayıcı devlet!

Devletimizin çok güzel bir geleneği var. Yıllar geliyor geçiyor, iktidarlar gelip gidiyor, dönemler hatta çağlar değişiyor, onun geleneksel yapısı hiç değişmiyor.

Negatifin istikrarı konusunda ayrıcalıklı tarih yazıyor.

Kendine göre durumlar yaratıyor, suçlar icat ediyor. Suçlular yaratıyor. İşaretliyor sonra topluyor. Toplayamadıklarını ise avlıyor. Bu haliyle insanlığın ilk dönemlerindeki hallerini büyük bir başarıyla hayata geçiriyor. Prehistorik dönemin “Avcı Toplayıcı Toplum” modeli üzerinden otoritesini sürdürebiliyor.

Yakın tarih içinde izleri hala yerli yerinde duran “avlama” ve “toplama” uygulamasını Güneydoğu Anadolu’da başarmak için beyhude operasyonlar yapıyordu.

Kürtler kendi dillerinde yayın yapan Roj TV’yi izlemek için çanak antenlerle donatmışlardı evlerin çatılarını. Devlet “toplayıcı” özelliğini konuşturarak çatı operasyonlarına başlamıştı. Çanak antenleri toplamaya başladı. Devlet aldı, Kürtler yenisini koydular. En sonunda devlet pes etti!

Serbestçe satılan çanak anten ile bu şekilde başa çıkamayacağını anladı. Toplayıcı özelliği yara aldı. O da “avcılığını” sürdürdü! Kendi ülkesinin dağlarını en fazla bombalayan devlet ödülünün tartışmasız tek adayı olarak 2000’li yıllara ulaştı.

Her tarafı dökülüyordu, çöktü!

Devletin yeni yönetici kadrosu yapılanların doğru olmadığını ilan etti. Kendileri üzerinden mağduriyet edebiyatıyla eskiyi reddettiler.

Yeni yapılanmaya gideceklerini izah ettiler. Aradan 10 yılı aşkın zaman geçti. Halk ile iktidar arasındaki “şiddetli bağlar” sandıktan çıkartıldı.

Önce oy istiyorlardı, aradan geçen zamanla bu değişti: İtaat istiyoruz!..

Dünya değişiyordu. Televizyonların ulaşabildikleri kitlelere internet ile daha hızlı erişim sağlanmıştı. Bilgi toplumunun sağladığı avantajlar devletin tekelini aşıyordu.

Artık interneti yasaklayacak halleri kalmadığından eski yöntemleri bavuldan çıkarttılar. İnternete karışamıyorlardı ama internet kullanıcılarıyla pek ala ilgilenebilirlerdi. Önce hedef haline getirdiler. Sonra da “yakalıyoruz” diye komik durumlara düştüler.

Sanatçı Barış Atay, bu yolda kendilerini gülünç duruma düşürecek en yeni hamleleri oldu. Barış’ı Redhack’çı ilan ettiler. Oysa Redhack açıklama yapıyor:

-Bizimle ilgili yok!

Barış Atay’ın ilgisi olduğu esas yer ise AKP iktidarının yumuşak karnı olan Gezi Parkı! O da bunu inkar etmiyor zaten. Gezi Ruhunun tam ortasında yer alıyor. Bunu da açık olarak savunuyor:

-Ben şiddete karşıyım!

Gezi Parkı Direnişi’nin “gücü” de buradan kaynaklanıyor: Devlet şiddetine karşı zekâ!

Devlet şimdi bu zekâya saldırıyor!

Bu haliyle de eski devletten katiyen farklı olmadığını da gösteriyor:

-Avcı toplayıcı devlet!

 

Zaman pişkinlik zamanı

Zaman Gazetesi yeni bir satış kampanyası başlattı. Ana sloganı “Kardeşlik Zamanı” olan kampanya için büyük kentlerin büyük ilan panoları değişik meslek gruplarından Zaman okurken fotoğraflarına yer verildi. Bunlardan birinde de Gezi Parkı eylemcisi genç ile Çevik Kuvvet Polisi birlikte “Ne gerek var Kavgaya?” manşetli gazeteyi okuyorlar.

Gezi Parkı’nda eylemci genç slogan attı, yanında duran kardeşiyse(!) gaz bombası, fişeği, plastik mermi!

Polis vurdu, kırdı, yaraladı, göz oydu ve en nihayetinde de öldürdü! Yanına yerleştirilen eylemci de vuruldu, kırıldı, gözünü kaybetti ve öldü!

Şimdi sormak gerekmez mi:

-Bu nasıl kardeşlik böyle?

Ayrıca minik bir sorun var. Zaman Gazetesi’nin 1 Haziran 2013 tarihinden itibaren yaptığı Gezi Parkı haberleri, yorumları, köşe yazıları ortada duruyor. Hem eylemi alabildiğine aşağıla, hem de reklam kampanyan da ona sarıl!

Zaman’ın satış kampanyasına bir diyeceğimiz olamaz. Sadece yerli yerine oturtmak gerek. Herkesin aklından geçen doğru bir slogan var:

-Zaman Pişkinlik zamanı!

 

 24 Kasım Dayak Günü

İşbaşındaki AKP iktidarı dış politikada hatalar zincirine her hamlede bir yenisini ekliyor. Nereye el attıysa büyük sorun yumağı yaratıyor.

Bütün eski ittifaklarını özenle parçalıyor.

Dışarıda süklüm püklüm dolaşıp, yurda döndüklerinde başarısızlıklarını şiddetle örtmeye çalışıyorlar.

Tıpkı iş güç bulamayıp, bunalıma giren, “lümpen” ve asabi aile reislerine benziyorlar.

Dışarıda bir tur atıp ev döndüklerinde önlerine kim çıkarsa onu dövüyorlar.

24 Kasım Öğretmenler Günü idi. Türkiye’de farklı kutlandı:

-Öğretmenlerin Dayak Günü!

 

 

Posted in Köşe Yazıları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir