Gazetecilik için en güzel tanım şöyledir:
-Temas ve mesafe mesleği!
Gencecik bir muhabirken bir anda kendinizi cumhurbaşkanlarının, başbakanların, bakanların, belediye başkanlarının, kuvvet komutanlarının karşısında buluverirsiniz.
Çok yakınlarında durmak onlara yapışmak anlamına gelmez. Haber ortamıyla birlikte yakınlık da sona erer.
Ama bazen bu yakınlığı ömür boyu dostluk ve dayanışma haline getirerek sürdürenler de olabilir. Hatta çok da olabilir. Siyasilerin, iş dünyasının ayrılmaz parçası haline gelen gazeteciler “yükselen değerler” haline getirirler kendilerini… Patronlarıyla bu ortamın kahramanları arasında vazgeçilmez köprü olurlar!
Onların en karanlık ve kirli çizgisi 20. yüzyılın son çeyreğinde ve 2000’li yılların ilk 15 yılında Türkiye’de oluştu!
Hükümetlerin hatta daha da ötesi devletin birer aparatı haline gelen gazeteciler, haber yapmak yerine iktidarların dümen sularındaki anaforlarda kaybolmayı gazetecilik olarak takdim ettiler.
Hem kendilerine, hem kayıtsız şartsız desteklediklerine, hem ülkeye hem de mesleğe çok büyük kötülükler yaptılar.
İktidara yapışık yaşama ekolü o kadar gelişti ki, gazeteciliği meslek ilkelerine göre yapanlar, yapmak isteyenler “marjinal” hale gelmiş gibi oldular.
Gazetecileri “düşman” gibi gören siyasilerin yanında saf tutarak “canım onlar da yani” diye bahaneler icat ettiler:
-Bu kadar da olmaz, bu ülkenin de bir şeyi var değil mi?
Ülkede işlenen bütün cinayetlere, soygunların medya ayağını oluşturdular.
Eskiden böyleydi…
Şimdi daha beter!
Eski devlet işlenen cinayetlere şaşkınlıkla bakar, “valla nasıl oldu bilmiyoruz” der, sonra da eklerdi:
-Çok yönlü soruşturmalar başlatılacaktır!
Bu taarruzun öncelikli olarak hedef tahtasında Kürt Medyası yer alırdı. Gündem, Özgür Gündem, Ülkede Gündem, Özgür Ülke, Ülke, yine Gündem… Tıpkı Kürtlerin kurdukları partiler gibi yayın organları da kapatıldı. Her seferinde yeniden değişik isimlerle faaliyetlerine devam ettiler.
En sonunda da gazete binası derin güçlerce(!) havaya uçuruldu!
Yine bir Türkiye vaat ederek iktidara gelen AKP’nin en yeni döneminde ise gazete binalarına yönelik saldırılar, merkez medyaya yöneldi.
Bir iki cam kırma ile geçiştirildi. Ama bu kadarla bitmeyeceği belli… Saldırıların beyni “o kadarla bırakmayacak”, gibi görünüyor.
Ancak şimdi öncelik yine Kürtlerin ve sosyalistlerin medyasında… İMC, Türksat uydusundan atıldı. Hayat TV için hazırlıklar ilerliyor.
Sonra sıra merkez medyaya gelecek.
Özgür Gündem gazetesine yönelik baskılara karşı destek için gazetede nöbet eylemi yapan Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ve yayıncı-yazar Ahmet Aziz Nesin, terör örgütüne destek vermek suçu ile tutuklandılar!!!
Türkiye’yi karalamak için yapılabilecek şeylerin en üst noktası bu tutuklamalar olabilir.
Bu hepsi şiir okuduğu için mağdur olmuş, İstanbul belediye başkanlığından indirilmiş, hapse girmiş, Pınarhisar Cezaevinde 120 gün hapis yatmış Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkenin en tepe yöneticisi konumunda bulunduğu ülkede meydana geliyor.
O unutabilir, ama biz unutmadık!
Ülkemiz bugün itibarıyla tam olarak şöyle tanımlanıyor:
-Gazetecilik Cehennemi!
SÖZ: CEHALETTEN KORKMA/GEÇ KALMAKTAN KORK!
Tecavüzcüler ve aslanlar
Bugünlerde Türkiye’nin gündeminde düzenli tecavüz vakaları olduğundan sürekli olarak uyarılıyoruz:
“Türkiye’yi tecavüzcüler ülkesi gibi gösteremezsiniz!”
Aşağıdaki hikaye Etiyopya’dan… Bana BirGün okuru İngilizce ve Fransızca öğretmeni Zeynep Gülsoy yollamış. İnanılması zor olayları derleyen bir yabancı siteden ama haber BBC ve Fox News televizyonlarında yayınlanmış.
2005 yılının Haziran ayında Etiyopya’da dört erkek 12 yaşında bir kızı okul çıkışında bekleyerek kaçırıyorlar. İçlerinden biri kızı seviyor ve onunla evlenmek istiyor.
Bu yüzden kıza tecavüz ediyor!
Diğerleri ise kızı tecavüzcüsüyle evlenmeye ikna etmek için sadece(!) dövüyorlar, tecavüz etmiyorlar!
Kız ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor…
Ormanlık alanda bu sesleri kimsenin duymayacağından emin olan saldırganlar, bu işkenceyi 2 ile 9 Haziran 2005 arasından bir hafta sürdürüyorlar.
Sonunda üç aslan kızsın ağlama seslerini duyarak olay yerine gelip, tecavüzcüleri kovalıyorlar. Kızın başında durup bekliyorlar!
Etiyopyalı güvenlik güçleri kızı 9 Haziran’da üç aslanın arasında görüp durunca aslanlar kızı bırakıp ormanın içine doğru gidiyorlar.
Vahşi yaşam uzmanı Stuart Williams olayı yorumlarken “kızın ağlıyor olması, aslanların bu ağlama sesini kendi yavrularının miyavlama sesine benzettikleri ve bu sebeple kızı yemediklerini” söylüyor.
Olayın görgü tanığı teğmen Wondimu Wedajo “aslanlar onu bize bir ödül gibi bırakıp ormana çekildiler” diye de ek bilgi veriyor.
Bita Ganet yerleşim bölgesi Valisi Tilahum Kassa da teğmenin anlattıklarını doğrulayan açıklamalar yapıyor.
Hikaye bu kadar, hissesi için yer yok!
Not: Ayrıntı için http:news.bbc.co.uk/2hi/africa/4116778.stm