Kürtlere ayrı hukuk!!!
Türkiye devamlı reformlar sayesinde “demokrasiye doğru” çok adımlı bir sistemle ilerliyor. Arada bazı sıkıntılı durumlar meydana gelebiliyor. Ara düzenlemelerle bu tuhaflıklar 3-5 yıl gibi kısa(!) sürelerde düzeltiliyor!..
En son gazeteci- CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karara yerel mahkemenin de uymasıyla mağduriyeti 3 yıl sonra giderildi.
Mustafa Balbay gibi seçildikleri halde hapiste olan başka milletvekilleri de vardı. Doğal olarak onlar da tahliye edileceklerdi.
Avukatları Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla yerel mahkemelere başvuruda bulundular. O sabah tahliyeleri görüntüleyebilmek için medya cezaevinin kapısına gittiler. O akşam tahliye olmadı. Mahkeme titiz biçimde inceleme yapacağını söyledi.
Tahliyeler ertelendi… Birkaç gün geçti. Sonunda yerel mahkeme kararını verdi:
-Anayasa Mahkemesi’nin kararı Mustafa Balbay ile ilgilidir!
Diyarbakır’da KCK Davası nedeniyle tutuklu olan Kürt milletvekillerinin hapiste yatmaları “uygun” görüldü. Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım, Şırnak Milletvekilleri Selma Irmak ve Faysal Sarıyıldız, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ve Van Milletvekili Kemal Aktaş içerde bırakıldılar.
Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karar İstanbul’da geçerli olabilirken, Diyarbakır’da hiç dikkate alınmıyor. Böyle olunca haliyle Türkiye’nin bir bölümü (Kürtlerin yaşadığı coğrafya-Türkiye Kürdistan’ı) yasaların geçersiz olduğu bir toprak parçası haline getirilmiş oluyor!
Bu ayrı hukuk uygulamalarıyla mağdur olanlara büyük bir gönül rahatlığıyla “Bölücü” damgası vuruluyor. En üst mahkeme kararlarını uygulamamaya da “birlik ve beraberlik” adına yapılmıştır deniliyor.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti organlarının bağlayıcı kararları Diyarbakır’da geçmiyorsa, orada yaşayanlar kendileri için; yaşamlarını devam ettirecek bir hukuk sistemi talep edip, oluşturmaları yasal olmaz mı?
Türkiye yasalarına göre seçimlere gir, sandıktan çık, nasıl bir dava olduğu hukukçularca bile anlaşılamayan bir dava ile yıllarca tutuklu kal, bir Türk milletvekilinin araladığı hukuk kapısından geçmek iste, buna da izin verilmesin!
Bu insanlar ne yapacaklar?
Ülkenin bütününden yıllarca ayrı tutulmuşlar, özel kanunlarla (sıkıyönetim+OHAL) yarım asra yakın yönetilmişler, hala Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girebilmek için ömür tüketiyorlar.
Onlara yani Kürtlere hiç sıkılmadan “Bölücü” damgası vuranlar, şu son uygulama için hiç olmazsa “Ayıp oluyor” diyebilseler… Ama o da yok!
Şimdi BDP’li ve HDP’li milletvekilleri TBMM’de açlık grevine başladılar. Meclis Başkanı Cemil Çiçek de tepki gösteriyor:
-Meclis eylem yeri değildir!
Bu kadar hukuksuzluğun, ayrımcılığın, aşağılamanın olduğu yerde kimsenin kılı kıpırdamıyorsa, geride kalanlar ne yapacaklar ki?
Hapisteki Kürt Milletvekilleri özür dilenerek derhal tahliye edilmelidir!
Bu kadar ayıpla birlikte yaşamak insanı utandırıyor!
Hırsızlık Cumhuriyeti!
Bizim ülkemizi yakından izleyenler için hiçbir şey şaşırtıcı gelmiyor. Çünkü bu eksantrik demokrasiyle yönetilen ülkede her an her şey olabiliyor.
Bütün sorun iktidara gelenlerin hizmet anlayışları hep aynı doğrultuda gelişiyor olmasından kaynaklanıyor. Siyasetle kitlelerin karşısına çıkanlar, çok kısa süre sonra ticaretle fazla haşır-neşir olarak kendi meşgalelerine dönüyorlar.
Bir başka anlatımla liderler aileleriyle birlikte iktidara gelip, olanakları aç gözlüce zorlayarak özel tarihlerini yazıyorlar.
Geriye doğru gidince hep aynı sahneleri görüyoruz. Babalarının iktidar dönemlerinde çok başarılı, bankacı, borsacı, sanayici, ithalatçı, ihracatçı, danışmanlık firması sahipliği olan çocuklar sonraki yıllarda hep tepetaklak yuvarlanıyorlar.
Onların bu hali, büyük ziyafet sofralarında oturup aynı masada bulunan herkesin yemeğini tek başına yiyen görgüsüz zenginlere benziyorlar. O kadarla da kalmıyorlar. Yanlarından geçen garsonların diğer masalara götürdükleri yemek tabaklarına hamle yapıyorlar. İşte o zaman her şey yerlere saçılıyor!
Onun için yazının başlığı eksik kalmıştır:
-Aç Gözlü Hırsızlar Cumhuriyeti!
Kazı kazan!
Türkiye’yi sarsan yolsuzluk skandalından yine inşaat hamlesi çıktı. Siyasi İslamcıların bireysel ekonomik gelişmelerine eski yol arkadaşları bir isim takmışlardı:
-İnşaat ya Resul Allah!
Epeyce kazdılar. Kazdıkları yerlerde tarihi eski eserler çıktı…
Daha doğrusu biz öyle biliyorduk.
Usta söylemişti ya: Çanak çömlek yüzünden üç yıl geciktirdiler projelerimizi!
Operasyon dosyalarındaki iddialara göre bu kazılardan epeyce kazanmışlar.
Eh, normal tabii:
-Kazı kazan!