Cumhuriyetçi Hareket Partisi

 Ekmek gibi bir hareket

Türkiye’nin kendiliğinden gelen kısmetli dönemleri vardır. Bunun için olağanüstü çalışmalar falan yapılmaz. Düzenli olarak tanrı yardım eder…

2002 Gelen Seçimlerinde Türkiye’nin başına Tayyip Erdoğan gibi bir lider geldi. Halbuki onun oraya gelmemesi için ne kadar çok operasyon yapılmıştı. Ey birliğiyle yapılan bütün girişimlerin AKP’ye yaraması, eylemcilerin başarısızlığı olamaz elbette… Bazı “küçük aksamalar” yüzünden Erdoğan, Başbakan oldu!..

Olanlar oldu, bir kere!..

Şimdi temel görev “bu Erdoğan’dan nasıl kurtulacağız?” bölümüne geldi. Eski uzmanlar, eski günlerdeki eski planlarını, eski dosyalarından eskimeyen yöntemlerle çıkartıp önce partilerine, aynı anda da seçmenlerinin önlerine koydular!

-İşte o dincinin hakkından, bu imanlı ile geleceğiz!..

Müthiş bir buluş(!) icat etmişlerdi!

Sadece küçük bir sorun vardı:

-Bu değerli sürpriz isim hakkında onu takdim eden liderlerin de yeterli bilgileri bulunmuyordu!

Olsun, okuması yazması iyi olan bir lider bu açığı her halde giderirdi, zaten giderdi de… CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, elindeki notlara bakarak “Ekmelettin Bey” dedi:

-Çok önemli görevlerde bulunmuştur, ancak biz bilmiyoruz!

Ayrıca ünlü bir atasözümüz ne güne duruyordu: Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır!

CHP bütün gücüyle, MHP de yarım gücüyle Ekmelettin İhsanoğlu’nu tanıtıyorlar. Gazetelerde, televizyonlarda her gün onunla ilgili haberler çıkıyor. Tanıtım ekibi çok da güzel bir slogan buldu:

“Ekmek için Ekmelettin!”

Bazı münafıklar illa ki bir şey bulacaklar ya; tutturdular bu sloganın yalnız algılara yol açabileceğine: Unlu mamuller üreticileri birliği genel kurul divan başkanı mı olacak, yoksa Cumhurbaşkanı mı?

Her ikisi birlikte olamazmış gibi… Hâlbuki önümüzde pırıl pırıl bir örnek var. Başbakan Tayyip Erdoğan, Başbakan olduktan sonra bile Ülker’in Anadolu Yakası Başbayii olarak görevine devam etmişti! Kimseler de ona “bisküvici başbakan” demedi!

Ekmelettin Bey’e nasıl oy verileceğini CHP lideri son derece “Erdoğansal” biçimde izah etti:

-Tıpış tıpış gidip Ekmel Beye o vereceksiniz!

Yine de hakkını yemeyelim, inşaatçı Cengiz tarzı bir cümle kullanmadı, oy verecek milletiyle ilgili…

Bu mutlu gelişmelerin ötesine geçilebilecek ihtimaller ufukta durmuş, 10 Ağustos Cumhurbaşkanı Seçimlerinin sonuçlarını bekliyor.

CHP ile MHP 1970’lerde kalan kanlı bir kavganın mirasçısı olmaktan iyice uzaklaştılar.  O yıllarda öldürülenlerin pek çoğu CHP’ye yakın isimlerdi. Öldürenlerin tamamı ise MHP’ye yakın, hatta üyeleri arasından çıkıyorlardı.

Tanrıya şükür eski günler artık unutuldu. CHP ile MHP Erdoğan için bir araya geldiler. Onu yıkıp devirecekler mi, yoksa heykelini dikip ölümsüzleştirecekler mi henüz belli değil. Belli olan tek şey ise eski “düşman kardeşlerin” artık aynı yumurta ikizleri kadar birbirlerine benzer hale gelmeleri!

Seçim sonuçları “beklendiği gibi” olursa bu kampanya döneminde başlayan yakınlaşma, kalıcı bir birlikteliğe ulaşabilir. Aynı çatı altında tek yumruk haline gelinebilir.

Bu büyük çatının lideri kim olacak türden münasebetsiz bir soruya da her halde gerek yoktur!

Çatının çatılmasından sonra pek çok siyasi çevrede konuşulan izdivaç de hayata geçebilir:

-Cumhuriyetçi Hareket Partisi!       

 

 

Polis neden öldürüyor?

Türkiye Cumhuriyetinin en önemli güvenlik güçleri arasında ön sırada gelen Emniyet Genel Müdürlüğü ve ona bağlı memurlar arasında cinayet işleme oranı bakımından büyük zirve oluştuğunu biliyoruz.

Polislerimiz gayet güzel insan öldürebiliyorlar.

Aslında bu çocuklar katil doğmuyorlar. Sonradan oluyorlar. Okulları var. Oraya yetiştiriliyorlar. Tabii  “durup dururken insanları öldürün” denilmiyor eğitim yuvalarında… Bu yüzden “hareket halinde” olanlara karşı daha dikkatli davranıyorlar:

-Tek kurşunla vurup, öldürüyorlar!

-Niye vurdunuz evladım?

-Kaçıyordu efendim!

-O zaman tamam, aferin sana!

Peki ya kaçmıyorsa? Onun da yanıtı var:

-Uçuyordu efendim!

-Nasıl uçuyordu?

-Duvardan uçuyordu ki, biz de bıraktık uçtu!

Böylece polisimiz avcı derneklerinden bile ileri gidebildi:

-Uçana-kaçana!

Avcı derneklerindekilerle tek farkları vardı. Avcılar atıp da vuramadıklarını bile “vurdum” diye beyan ederlerken, polisler daha mütevazı bir çizgide duruyorlardı:

-Ben vurmadım efendim!

-Nasıl oldu evladım?

-Silahımın üstüne atladı, tabanca ateş aldı, mermi ağzından girdi burnundan çıktı! Ben masumum efendim!

-Peki yavrum!

Yargı aşamasındaki bütün dosyaların duruşma tutanakları böyledir aşağı yukarı… Herkes dikkatlice okur, sonra birbirlerine sorarlar:

-Polis neden bu kadar çok insan öldürüyor?

         

Posted in Genel.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir