Hükümet grev katili olduğunu gösterdi
Kristal-İş Sendikası’nın Şişe Cam İşyerlerinde başlattığı 5800 işçiyi kapsayan büyük grevi AKP Hükümeti tarafından 60 gün süreyle ertelendi.
Aslında bu bir “erteleme” değil, doğrudan grev hakkının gaspıdır!
Hükümetin gerekçesi; resmi gazetede yayınlandığı üzere “Genel sağlığı ve kamu güvenliğini bozucu nitelikte görüldüğünden…” diye uzayıp gidiyor.
Cam üretimi genel sağlığın neresini bozuyor acaba? Peki ya “kamu güvenliği” ile cam üretiminin nasıl bir ilgisi var?
Grev, cam işvereni kâr konusunda sıkıntıya soktuğu bir gerçektir. Zaten bu yüzden işçiler üretimden gelen güçlerini kullanıyorlar. Hükümet de “tarafsız” olarak duruma müdahale ediyor:
-İşçiler çalışın, patron zarar etmesin!
Grev erteleme kararı, hakemin penaltı kararı verdikten sonra, kaleciyi kenara çekip boş kaleye gol attırmasıdır!
Bu durumda hakemin-hükümetin tarafsızlığından bahsedebilir miyiz?
Hükümetlerin hepsi işçi-işveren ilişkilerinde aynı yerdedir: Patronların yanında esas duruşta beklemek!
12 Eylül darbesinin ilk icraatı sürmekte olan grevleri fiilen bitirmek olmuştu.
Askeri darbe daha ilan edilmemişken işçi-işveren ilişkilerine el atmıştı. Toplam 40 bin işçinin grevde olduğu Tekstil Grevi; toplu iş sözleşmesinin imzalanmasıyla 11 Eylül 1980 Perşembe günü bitmişti. Sözleşme imza aşamasındayken İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin’e bir telefon gelmişti. Narin bu telefondan sonra görüşme masasına döndüğünde “arkadaşlar çok yorulduk, nasıl olsa sözleşmeyi yarın açıklayacağız” demişti:
-Şimdi dağılalım, yarın gelir imzalar, basına da açıklarız!
Herkes evlere gitmişti, o gece darbe oldu, Tekstil sözleşmesi de imza aşamasında masada kaldı. Bu bilgilerin kaynağı dönemin DİSK Tekstil-İş Başkanı Rıdvan Budak’tır!
Aynı konuyu yıllar sonra Halit Narin’e de sormuştum. O da inkâr etmemişti!..
Şimdi “12 Eylül paşalarını yargılıyoruz” diye hava atan bir iktidar var. Ama yaptıkları 12 Eylül paşalarıyla aynı şey: Grev yasaklamak!
Artık kimse yemiyor bunları!
Askeri darbecilerle AKP’liler arasında sadece üniforma farkı var. Hele işçiler söz konusuysa!..
Kristal-İş Sendikasının başlattığı “Büyük Cam Grevi” AKP’nin emek düşmanı yüzünü bir kez daha açık olarak gösterdi!
Greve fiilen devam etmek, işçilerin en doğal hakkıdır. Bütün yasal yolları deneyen işçiler, her seferinde “belden aşağı yumruk” alıyorlarsa, o zaman yapacak başka bir şey kalmıyor demektir!
1970’li yıllarda işçi sınıfı “hak verilmez alınır” şiarını yaşayarak öğrenmiş ve böyle öğretmişti!
Tarih işçi sınıfını 2014’te de benzer bir yere yönlendiriyor:
-Cam Grevi candır!
Plajdaki yobazlar
Ramazan ayı ile birlikte içimizdeki yobazlar “işbaşı” yaptılar. Sarıklı cüppeli adamlar, plajlarda örtünme bildirileri dağıtmaya başladılar:
-Örtünün hanım kardeşlerim!
Bunu “muhafazakârlık” adına yapıyorlar. Yıllar önce Rize Belediye Başkanı seçilen Şevki Yılmaz ile Pazar röportajı yaparken “siz bir konuşmanızda şöyle diyorsunuz: Yahudi’nin izin verdiği kadar İslami yaşıyoruz!” diye hatırlattıktan sonra sormuştum:
-Siz 5 vakit namaz kılıyorsunuz, 10 vakit mi kılmak istiyorsunuz?
Şevki Yılmaz “hayır muhterem” demişti:
-Camiden çıkıyorsunuz, etrafta mini etekli, japone kollu hanımlar dolaşıyor, onları görüyorsunuz! O zaman ibadetiniz hiçbir işe yaramıyor!!!
-Bakmasanız olmaz mı?
-O kadar çok ki, hangi birine bakmayacaksınız?
Kendilerini ıslah edemeyenler, kadınları örtmek o da olmadı hayatın içinden kadınları kaldırmak için olmadık yollar deniyorlar!
Ne diyelim?
Allah şifalarını versin!
Başbakana göre sanat yapmak!
Gazeteciliği başbakana göre icra etmenin her hangi bir faydası olmadığı ortaya çıktı. Başbakan “batsın böyle gazetecilik” diyordu, Milliyet gazetesi Genel yayın yönetmeni Derya Sazak’ın aynı adlı kitabında dediği oldu:
-Öyle yapılan gazetecilik battı!
Başbakan dizilere de el attı. Otuz yıl at üstünden inmeyen padişahlar icat etti. Onu da buldular. Padişahı at üstünde öldürdüler.
Şimdi yeni çekilen dizileri de başbakana göre senaryolaştırıp, yanın vaziyetini ayarlıyorlarmış.
Acaba doğru mu?
Bir defa Başbakan kendisi ifade etmişti:
-Ben kitap okumuyorum!
Sinemaya gittiğini de gören yok. Konser dinleyip, sergi gezdiğine tanık olan da var mı? Bilmiyoruz.
Başbakanın en önemli sosyal etkinliğini “Cuma namazları” oluyor. Allah kabul ederse, o da sanatsal değil dini bir ritüel…
Sanat-kültür ile her hangi bir bağı olmayan insana göre sanat eseri üretmekteki ısrarınız niye ki?