Toplum bilimcilerin gözlemlerine göre Türkiye çok önemli tarihi bir değişim sürecinden geçiyor. Eğer gündelik hay-huy içindeki klasik ağız dalaşmalarının dışına çıkabilirsek bu değişimi görmemek mümkün değil.
Değişimi görmemek için elinden geleni yapanların görmeyen gözleri için de yeterli veriler ortada duruyor. Bunların başında da 21 Mart 2013’de Diyarbakır’da yapılan büyük Nevruz Kutlaması geliyor.
Hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir milat oluşturdu Diyarbakır Nevruz Töreni.
1984’te başlayan silahlı mücadelenin en tepesindeki adam PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Silahlara Veda Ediyoruz” mesajı sadece Türkiye’de değil dünyada da büyük yankı yaptı. Artık hem Türkiye Cumhuriyet’i hem de Kürt siyasi hareketi açısından hiçbir şey eskisi gibi olmayacağı kesinleşmiş gibi görünüyor.
Diyarbakır’da toplanan yüz binlere hitaben okunan “Öcalan Çağrısı”, bir dönemin sonunu ilan ediyordu.
Otuz yıllık sıcak savaşın izleri elbette bir çırpıda silinmeyecek. Telaffuz etmesi bile kolay değil: 40 bini aşkın ölmüş insan var geride kalan zamanda!..
Bunların büyük çoğunluğunu bölgede doğup büyüyen ama hayatlarını yaşayamayan Kürt gençleri oluşturuyor. Askerler, polisler, devlet memurları, öğretmenler, sağlık görevlileri, mücadelenin dışında kalan siviller, kadınlar ve çocuklar bu kirli savaşın kurbanları oldular.
Şimdi “Barış” denildiğinde herkesin beklentileri farklı olacaktır. Diyarbakır’ın eski belediye başkanı Mehdi Zana 1989’da cezaevinden çıktığı ilk gün bu satırların yazarına şöyle demişti:
-Ezilen ulus nazlı olur!
O yüzden Diyarbakır’daki Nevruz kutlamaları sırasında sahneyi işgal eden yüzleri örtülü Kürt gençlerinin tavırlarını “anlayışla” karşılamak gerekiyor. Az bedel ödemediler!
Ama bu Nevruz gösterdi ki, Türkiye halkları birbirlerinin boğazlarını sıkmak yerine el ele verip, omuz omuza yürümek istiyorlar.
Karadeniz’in yiğit evladı Kazım Koyuncu’nun kardeşi Niyazi’nin, Kürtlerin merkezinde Lazca Türküler söyleyip alandakileri coşturmasını başka nasıl okuyabiliriz ki?
Şimdiye kadar sıklıkla dile getirilip ama uygulanmasına fırsat verilmeyen “Türk, Kürt, Laz, Ermeni, Rum, Çerkes bir arada kardeşçe yaşamın” hayata geçmiş halini gördük Diyarbakır’da…
Demek ki olabiliyor!
Dünyada sona ermeyen savaş yoktur. Bununda bir tek yolu vardır:
-Her savaşın sonu barıştır!
Newroz ve Nevruz
Nevruz Bayramı için ansiklopediler şöyle diyorlar:
“Farsa, güneşin kuzu (Koç) burcuna girdiği gün, ilkbaharın başlangıcı.”
Daha geniş anlatımlara göre ise “Kürt mitolojisine göre Demirci Kawa Efsanesi’ne dayandığına inanılır. İran ve Bahai takvimlerinde yılın ilk günü… Asya Türklerine göreyse Göktürklerin Ergenekon’dan çıkışı anlamı içeriyor, baharın gelişi olarak kutlanıyor.”
Kürtçe Newroz, Özbekçe Navruz, Türkmence, Nowruz, Kazakça Naurız, Kırgızca Nooruz, Kırım Tatarlarında Navrez, Türkçe’de Nevruz olarak biliniyor.
Eskiden Türkiye’de “Newroz” demek suçtu. Tuhaftı ama böyleydi. Şimdi w ile telaffuz etmek ve yazmak serbest hale geldi. Bu sefer de başka bir yasak uygulaması talep ediliyor:
-Nereden çıktı bu Nevruz, doğrusunu söyleyin-yazın Newroz deyin!
Bütün halklar bu kutlanacak günü 21 Mart olarak anlıyorlar mı? Evet!
O halde yazım takıntısı neden?
Devletin peşinden gitmeyi bıraksak iyi olmaz mı?
İki Nevruz bir halk
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, 21 Mart 2013 akşamı HaberTürk’te Balçiçek İlter’in konuğuydu. Programda hayatındaki “ilk Newroz”u anlatırken şöyle dedi:
-1986’de otoyolun kenarında gizlice lastik yakarak kutlamıştık. Eğer o anda polis bizi görseydi bugün hayatta olmayabilirdim!
Demek ki, Kürtler de Nevruz’u uzun yıllar unutmuşlardı! Bu eski geleneği Kürt siyasi hareketi gündeme getirdi. Nevruz ateşi 1980’lerin ikinci yarısından itibaren bu şekilde Türkiye’nin gündemine geldi. Devlet de bu geleneğin canlanmaması için elinden geleni ardına koymadı. O yüzden Nevruz kutlamaları doğrudan politik bir eylem haline geldi. O tarihe kadar kimse çıkıp “bu eski bir gelenektir, Türklerin de bayramıdır” falan demiyordu.
Nevruz hatırlanıldıysa bunu Kütlere ve özellikle de Kürt siyasi hareketine borçluyuz. Zaten bu yüzden de siyasi özellik arz ediyor!
Geçmişteki bütün olaylı Nevruzları bir kenara bırakalım sadece geçen yıl Diyarbakır’ın hali ile bu yılki coşkuyu kıyaslamak yeter de artar bile… Milletvekilleri gaz bombaları, tazyikli su sıkmalar ile bu yıl yapılan kitlesel Nevruz arasında tek bir fark var: Devletin tavrı!
Kürtler aynı Kürtler! Olay çıkmamasının en büyük etkeni devletin “anlayışlı” yaklaşımıdır. Bütün Nevruz kutlamaları böyle olabilirdi, eğer devlet güvenlik güçlerini Kürtlerin üzerine hunharca sürmeseydi!