Onurumuz: Metin Göktepe!

 

“Ben bu töreni mutlaka izlemeliyim!”

“Metin, 8 Ocak 1996 günü gazeteye geldiğinde, Ümraniye Cezaevi’nde dört gün önce öldürülen devrimci tutuklular Rıza Boybaş ve Orhan Özen‘in cenazelerini izlemek için son hazırlıklarını yapan arkadaşlarına böyle demişti. Bu onun için, mesleki bir aşkın ötesinde, büyük bir coşkuyla yaşama katılma ve müdahale etme isteğinin ifadesiydi.

Bir işi gönülsüz yapmakla, onu eksiksiz ve kusursuz yapmak arasındaki fark, olay günü gittiği Alibeyköy’de polisin engellemelerine rağmen, haberi tüm boyutlarıyla izlemek için gösterdiği çabada da görülmüştü. Polis barikatını ne pahasına olursa olsun zorlamayı, barikatın arkasındaki habere ulaşmanın koşulu olarak gördü. Gazetecilik başka neydi ki!”

Yukarıdaki satırlar Evrensel gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat’ın Metin Göktepe için yazdığı sayısız yazıdan birinden alındı.

Habere ulaşmak için gözünü budaktan sakınmaz derler ya, işte Metin öyle bir meslek aşkına sahipti… Olayın ince detaylarını da buraya yazmalıyım.

O gün yani, Rıza Boybaş ile Orhan Özen’in cenaze törenleri izlemek için İstanbul Em. Md. Orhan Taşanlar sadece uluslar arası kongrelerde uygulanan “Sarı Basın Kartı” şartı getirmişti! Tuhaftı sokaklarda dolaşmak için niye sarı basın kartı olsun ki?

Polisler bazı yerlere barikatlar kurup, gazetecileri sarı basın kartı eleğinden geçiriyorlardı. Üç genç gazeteci Kerem Ilgaz, Murat İnceoğlu ve Metin Göktepe polis barikatını aşamamışlardı. Eyüp’te bir kahveye oturup kadersizliklerine yanıyorlardı. Metin “ben bir daha şansımı denemek istiyorum” diyerek yerinden kalkıp polislerin yanına gitti:

-Bizim gazeteden hiç kimse yok, ne olur izin verin geçeyim dedi.

Tek yıldızlı genç polis şefi bu sevimli ifadeye sanki olumlu yaklaşacakmış gibi sordu:

-Sen hangi gazetedensin?

-Evrensel!

Genç polis şefinin gözlerindeki parlak ifade donuklaştı, yüzüne zalim bir tebessüm oturdu:

-Alın bunu da!..

Kerem Ilgaz, Metin’in koluna yapıştı, “bırakın biz gazeteciyiz” diye çekiştirmeye başladı. Polis şefi bir talimat daha verdi:

-Bunu da alın!

Kerem’i de aldılar. Çantasından Cumhuriyet gazetesi sarkıyordu. Zalim polis şefinin dikkatini çekti, “sen hangi gazetedensin?” diye sordu. Kerem:

-Cumhuriyet deyince, duraladılar.

Polis Şefi, Metin için nasıl bir son hazırladıklarının da ip uçunu verdi:

-Bunu bırakın, başımıza iş açabilir!

Kerem’i bıraktılar, Metin’i aldılar ve öldürdüler!

Bu genç polis şefi, Metin Göktepe Davası’nda yargılanmadı. Adı bile geçmedi. Tıpkı her şeyin birinci derecedeki sorumlusu Orhan Taşanlar gibi…

Hani eski günahlardan arınıyoruz diyorlar ya, Metin Göktepe Davası da yeniden görülmelidir. Kaba dayakla insan öldürmeyi öğrenmiş Çevik Kuvvetin sıradan polisleri değil, birinci derecedeki sorumlular yargı önüne çıkmalıdırlar.

8 Ocak’ta Metin’i mezarı başında anacağız bir kere daha… Bir ,yukarıdaki  yazıda anlattığımız gazetecilere bakacağız, bir de Metin Göktepe’nin haber için ölümü göze alan meslek aşkına!..

Bir kere daha haykıracağız:

-Metin Göktepe onurumuzdur!

          

Posted in Köşe Yazıları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir