Eskiden Türkiye’de “solcu olmak” belli sıkıntıları peşinen kabul etmek anlamına geliyordu. Haksızlıklara karşı çıkmanın devlet katında doğrudan bir karşılığı vardı:
-Komünist!
İşçi, köylü, emekçi kitlesinin dertlerini kendine dert edindiğinde devletin bütün zorbalığını karşında görürdün. İftiralar da ek hizmet olarak takdim edilirdi:
-Devlet düşmanı, vatan haini!
Bunların hepsi anlaşılabilirdi: Devletin hışmına uğruyorum, çünkü solcuyum!
12 Eylül 1980 Askeri Darbesine kadar solun her rengi anti-militarist, anti-faşist idi, demokrasi, barış, özgürlükler temelinde aynı saflarda toplanabiliyordu.
Şimdi artık öyle değil…
AKP karşıtlığı ve Kürt Sorunu, 1980’lere kadar birlikte gelen sol-sosyalist partileri, hareketleri ve kişileri farklı yönlere savurdu.
Bizim payımıza düşen de şu oldu:
-Başka konu mu yok, neden hep Kürtleri yazıyorsun ki?
Siyasi olmaktan öte, başlı başına bir psikiyatrik bir bakış açısı olan bu durumu, eski günlerin hatırına sineye çekelim diyorsunuz. Susup gülümsüyorsunuz.
Tayyip Erdoğan’ın Kürtlere yönelik ayrımcı nutuklarını bir kenara ayırıp şu muhalefettekiler acaba bir şey yapabilirler mi diye “yalancı bahar” rüzgarlarını beklemeye koyuluyorsunuz.
Erdoğan’ın her dediğine karşı bir “çıkış noktası” bulan Ana Muhalefet Partisi, sıra Kürtlere gelince AKP ile “somut-cıvata” uyumu içine giriveren sesler çıkartmaya başlıyor.
En sonuncusu İzmirli “değerli” milletvekili Birgül Ayman Güler, zaman tüneline girip 1930’lara vardı:
-Türk Ulusu ile Kürt Milliyetini eşit, eş değerde gördüremezseniz!
1920’lerden ölene kadar (1943) İzmir Milletvekili olan Adalet Bakanı ve Kurtuluş Savaşı Kahramanı Mahmut Esat Bozkurt’un sözlerini çağrıştırdı, Birgül hanım… Bozkurt 1930’larda Türk kimliği meselesine şöyle katkı yapmıştı:
“Türk bu ülkenin yegâne efendisidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı!”
İzmirli Birgül hanım, aradan 80 yıl geçtiği için daha kibar (!)biçimde ifade etmiş düşüncelerini. Ama belli ki yüreğinde bir “Bozkurt” var ve fışkırıyor. Zaten hanımefendiyi en çok MHP’liler alkışlıyorlar. Onların markası da bozkurt değil mi?
Bunları görünce siz istemeseniz de, klavyenin neresine dokunursanız dokunun ekranda “Kürt Sorunu” çıkıveriyor.
Sonra eski yol arkadaşlarınız sizi çevirip soruyorlar:
-Neden hep Kürtleri yazıyorsun?
Uğur Mumcu Samsun’da
Samsun’daki dostlar iki ay önce aradılar:
-Uğur Mumcu haftasında buraya gelir misin?
Birlikte Özgür Mumcu’yu da getirebilirsem şahane olacaktı. Özgür ile en son yaz aylarında Samandağ’da Evvel Temmuz Festivali’nde görüştüğümüzde, İstanbul dışı ortak “eylem planları” yapmıştık.
Ama Uğur Mumcu Haftasında onu Ankara’dan ailesinden uzaklaştırmak mümkün değildi. Özgür’ün yerine Günel Cantak ile Samsun’a gidecektik. Duvar Belgeseli ile (Abdi İpekçi-Uğur Mumcu- A. Taner Kışlalı ve Hrant Dink) Metin Göktepe Gazetecilik Ödülünü kazanan Günel’in belgeselini gösterecek ardından söyleşiye geçecektik.
Günel’in CNN Türk’teki görevi buna engel oldu. Birand Belgeselini yayına yetiştirmek onu Samsun’dan alıkoydu.
Özetle 26 Ocak 2013 Cumartesi günü Samsun Öğretmen Evi’nde ÇYDD tarafından düzenlenen “UĞUR MUMCU ÖLÜMSÜZDÜR” etkinliğinde, Günel Cantak’ın belgeselini izleyip Samsunlu dostlarımızla “Uğur Mumcu’yu kim-neden öldürdü?” konusunu tartışacağız. Toplantı saati: 14.00…