Mücadeleye layık olmak

Taksim Gezi Parkı Direnişi Türkiye’de toplumsal mücadele tarihinin eksenini yerinden oynattı. Artık siyasi ortam başka bir yörüngede dönüyor.

Ülkenin muktedirleri eskisi kadar bulundukları yerlerden, ulaştıkları güçlerinden varmayı planladıkları hedeflerinden emin değiller.

Bu yüzden çok endişe duyuyorlar.

Her şeyden kaygılanıyorlar, korkuyorlar, paniğe kapılıyorlar, bu yüzden de olur olmaz demeçler veriyorlar!

Bu dönemin belirgin izlerinden biri de bir araya gelen insanların nerede, ne yapacak, nasıl ve ne yapacakları üzerine siyasilerin tavırlarında ortaya çıkıyor.

Artık adının başına “anlı-şanlı” takısı eklenebilecek kıvama gelmiş hukuk mektebi mezunu bir siyasetçi “Gezi Eylemleri müebbet hapislik suçtur” diye vecizeler imal edebiliyor.

Bir başkası ise –o biraz daha toy- önceden korkusunu açığa vuruyor:

-Bakın, maçlarda tribünlerde bizim hoşlanmayacağımız türden tezahürat yapacak olursanız sonuçlarına da katlanırsınız!

Ülkemiz güzel bir yörüngeye girmiş bulunuyor. Bir iktidar partimiz var. Ne yaparsa alkışlanmak istiyor. Alkışa doymuyor. Bu alkış tufanını da “demokrasi” olarak algılıyor.

Ara sıra birileri çıkıp etkili biçimde “sizi beğenmiyoruz” dediğinde iktidarın zembereği boşalıyor:

-Allah Kuran çarpsın ki sizi hapislerde süründürürüz!!!

Bu tehditler korkutmuyor, tersine güldürüyor!

Gezi’den sonra böyle oldu.

Başka ne oldu?

Eylemler ve sonrasında herkesin ipliği pazara çıktı. Mesela eylemlerin ilk günlerinde Taksim’de gençlerin arasında yer alan, onları takdir eden, destekleyen, eylemcileri gaz veren, eylemcilerle birlikte gaz yiyen, bu yüzden de gençlerin özel bir yer edinen bazı ünlü kişilerin solukları yetmedi.

İktidar partisinin devlet mekanizmasını alabildiğine sert biçimde kullanması bu kişiler üzerinde etkili oldu. Korktular!

Olabilir! Korku insani bir duygudur. Aziz Nesin, 12 Eylül’de doğduran Kenan Evren’i hedef alan açıklamalar, örgütlenmeler yapardı. Mesela “Aydınlar Dilekçesi” Türkiye’de aydın olmanın onur belgesi niteliğinde bir eylemdi. Bu dilekçeyi imzalayanlardan bazıları korktular, “biz kooperatif zannettik, öyle imzaladık” falan dediler.

Aziz Ağabey, kendisine “kahramansınız” diye iltifat edildiğinde itiraz ederdi:

-Ben kahraman değilim, korkuyorum! Ama yaşanabilecek bir ülke için başka çaremiz yok!

Bazen böyle dönemler gelir, geçer. İktidarda olanlar hep iktidarda kalacaklarını sanırlar. İktidara karşı olanlardan bazıları da öyle düşünebilirler, bunlar gitmez! Ben kendimi kurtarayım bari diyebilirler.

Böylesi durumlarda yüreklerin ta içinde eski bir melodinin sözleri geçer:

-Gün gelir, zorbalar kalmaz gider!

Gerçekten de gidiyorlar…

Geride zorlu anlarda, direnişli günlerde, boyun eğmeyenlerin adları kalır. Basit bir şifresi var:

-Mücadeleye layık olmak lazım!

Posted in Köşe Yazıları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir