Hafta içinde 19 Nisan 2013 Perşembe günü Duygu Asena’nın (50) doğum günü vardı. Duygu’nun pek çok doğum gününe katıldım. Hatta bir seferinde “günün anlam ve önemine” uygun konuşma yapmak da bana düşmüştü. Çok büyük yekpare bir ahşap masanın çevresinde ağırlığı feminist genç kadın gazetecilerin toplandığı o doğum gününde sözlerime şöyle başlamıştım:
-Duygu Asena bugüne kadar bir takım başarılara imza atmıştır. Gazete, dergi ve kitaplar yayınlamıştır. Bunlar çok önemli değildir!!!
Masadaki genç kadınların tırnaklarının uzadığını hissediyordum. İçlerinden “bu adam neler saçmalıyor?” tarzında mırıldandıklarını tahmin ediyordum. Aynı yoldan devam ederek “ama hepsinden daha önemlisi” dedim:
-Bu kadar yıl üst üste ‘sarışın ve çok güzel bir kadın’ olarak kaymayı başarabilmiştir! En fazla saygı duyması gereken yönünün bu olduğunu düşünüyorum!!!
Yaşları 20 ile 30 arasında olanlardan homurtular yükseliyordu. Biri dayanamadı ve patladı:
-Hayır… Hayır öyle değil!!!
Duygu Asena yanında oturan genç kadına doğru elini uzatıp, “lütfen müdahale etme, doğru söylüyor” diyerek bana döndü:
-Sen aynı şekilde devam et Nazımcığım!
Masada büyük bir kahkaha koptu. Ardından da alkışlar yükseldi. Duygu kendisi dahil herkesle dalga geçebilme yeteneğine sahipti. Yerleşik hiçbir şeyi gerektiğinden fazla ciddiye alınmasına razı olmazdı.
Zaten bu yüzden de kadınlar üzerinde oluşturulan eski tabuları birer ikişer yıktı.
Duygu Asena onu uzaktan tanıyan herkesi şaşırtan bir sıcaklığa, yumuşaklığa, saflığa, berraklığa sahipti. Onu yazılarından, fikirlerinden, konuşmalarından, söyleşilerinden tanıyanlar karşı karşıya gelip tanıştıklarında ilk sözleri “Valla Duygu Hanım” oluyordu:
-Hiç de sert biri değilmişsiniz!
Duygu Asena hem Türkiye de hem de dünyada kadın hareketi açısından üzerine tezler hazırlanacak kadar zengin bir birikim bıraktı.
Bu yüzden de ona “öldü” diyemiyoruz. Canlı cenazelerin resmigeçit yaptığı ülkemizde Duygu Asena kadınların özgürlüğü açısından bir milat oluşturdu:
-Duygu Asena’dan önce ve Duygu Asena’dan sonra!