Kadınların Bağımsızlık İlanı

 

Türkiye’de “bağımsız kadın hareketi” denildiğinde –haklı olarak- akla öncelikle 1980’ler geliyor. 12 Eylül sonrasında herkes şapkasını önüne koyup düşünmeye başlamıştı. Herkesin gözleri bağlı işkencelerden geçtiği dönemde ilk önce kadınlar “gözbağlarını” çözdüler:

-Bizim erkeklerden farklı yanlarımız var!

Siyasi mücadelenin bütün yakıcılığına karşın değişmeyen bir olgu vardı: Erkekler hep iktidardaydılar!

Sol hareket içindeki kadınlar “bir dakika” dediler:

-Kadınlarla erkekler arasında çözülmesi gereken pek çok mesele bulunuyor.

Feminist hareket böylece yola çıktı. 12 Eylül Darbesi kötüydü, ülkeyi karanlıklara sürüklemişti, demokrasi adına pek çok şey yitirilmişti. Ama bu dönemde umutlu bir gelişmenin ilk tohumları da atılmıştı. Dolaysıyla 12 Eylül’ün “faydaları” da olmuştu.

Türkiye’de feminist hareketin önde gelen isimlerinden Handan Koç, bu durumu kabul ediyor, “ancak” diyerek ekliyordu:

-Feminizm olsun diye de darbe yapılmadı!

Yaklaşık iki aydır İZTV Yakın Tarih kuşağı için 1980’lerdeki Kadın Hareketini anlatan bir belgesel üzerine çalışıyoruz. Türkiye’de feminizmin önde gelen isimlerinden bir bölümüyle çekimler yaptık. Ayşe Düzkan, Filiz Koçali, Handan Koç, Hülya Gülbahar, Seda Güler Kaya, Melda Onur, Deniz Türkali, Yasemin İnceoğlu, Nevin Cerav ve Figen Şakacı kadınların mücadele alanlarında yaptıklarını kendi deneyimleri üzerinden anlattılar. Bu alanda ilk “uyandırma zilini” çalanlar, Şirin Tekeli, Gülnur Savran, Stella Ovadia ve Duygu Asena konuşanların tanıklıklarıyla belgeselde yerlerini aldılar.

Hepsi bir araya gelince, yakın tarih’in önemli bir aşamasını oluşturan bu gelişmeyi, kısa sürede alınan mesafeleri daha iyi saptama olanağı ortaya çıktı.  

15 Nisan 2013 Pazartesi saat: 23.20’de (bu akşam) Digitürk 18. Kanal İZTV’de ekrana gelecek belgeseli duyurmak için Kerem Emre Berk, bütün günlük gazetelerin ilgili birimlerine birer bülten yolladı. Önceki deneyimlerimizden hareketle biliyoruz ki, muhtemelen bu belgeselimiz de izlenmesi tavsiye edilen televizyon işleri arasında yer almayacak. BirGün’ün nitelikli okurlarına duyuralım da onlar haberleri olmayanlara söylerler!

Özetle Türkiye’de kadınlar var. Her ne kadar bastırılsa da bu hareket gün be gün gelişiyor. Diş macunu tüpten çıktıktan sonra nasıl ki tekrar içeri itilemezse haklı talepleri için sokaklara çıkmış kadın hareketi de artık engellenemez. Akşam İZTV ekranlarından Türkiye’nin Yakın Tarihinde çok önemli bir aşamaya tanıklık edin:

-Kadınların Bağımsızlık İlanı!

 

Türkiye’nin ilk partisini onlar kurdu

KADINLAR HALK FIRKASI

Osmanlı İmparatorluğunda kadın hakları için ilk kazanım olarak 1847 yılı işaret ediliyor. Bu tarihteki padişah fermanı ile “kölelik” ve “cariyelik” kaldırılıyor!

1.Meşrutiyet döneminde kurulan Teali-i Nisvan, Müdafa-i Hukuk Nisvan ve Asri Kadınlar Cemiyeti için Şirin Tekeli “ilk feminist dernekler” tespitini yapıyor.

19 Şubat 1921’de Nimet Cemil, “feminizmi kullanmayı tercih ederiz, varsın dilimizde bir yabancı kelime daha olsun ne zararı var?” diye soruyor.

Nezihe Muhittin öncülüğünde 16 Haziran 1923’te “Kadınlar Halk Fırkası” kuruluyor. Cumhuriyet’in ilk partisine izin verilmeyince, aynı kadro 7 Şubat 1924’te Türk Kadınlar Birliği’ni kurarak yollarına devam ediyorlar.

Örgütlü kadınlar 1925 seçimlerinden itibaren seçme-seçilme hakkı için mücadeleyi yükseltiyorlar. 1926’da Medeni Kanun ile eşitlik konusunda ilk adımlar atılmış oluyor. 1930’da belediye, 1934’te ise TBMM seçme-seçilme haklarını alıyorlar!

 

 

MÜCADELE TARİHİNDEN KESİTLER

Çok partili hayatla birlikte kadınlar toplumda geri plana düşüyorlar. 1960 ve 70’li yıllarda ise siyasi sol hareketler içinde kadınların fiziki ağırlığı görülebiliyor. Ancak, kadınlar örgütlerde yönetici olarak görev alamıyorlar. Her şey gibi kadın özgürlüğü de “devrimden sonraya” erteleniyor!

12 Eylül 1980 askeri darbesiyle siyasi faaliyetler durduruldu. Bu dönemde pek çok şey gibi mücadele çizgileri de yeniden belirlenecekti.

Politik yapılar içindeki kadınlar kendi rollerini sorgulamaya başlıyorlar. Feminizm 50 yıl aradan sonra yeniden siyasi literatür içinde yer almaya başlıyor. Anında tepkisi de geliyor: Feminizm bir burjuva ideolojisidir!

12 Eylül öncesinde yola çıkan Kadınca Dergisi, Duygu Asena’nın öncülüğünde kadınların düşünce kalıplarını temelden değiştirme konusunda inkar edilmeyecek adımlar atıyor. 

Kadınca Dergisi 80 binleri aşan tiraj rekorlarıyla o zamana kadar el değmemiş alanlara cesurca giriyor. Kadın cinselliği, eşitlik, özgürlük, kadına yönelik şiddet derginin kapaklarından taşıyor.

Kadın hareketi renklenerek çoğalıyordu. Pazartesi Dergisiyle birlikte yepyeni bir dönem başlıyor. Alman FAS vakfı ile kurulan ortaklık 20 Aralık 1994’te Kadınlara Mahsus Gazete: Pazartesi’ye hayat veriyor. Asuman Bayrak, Ayşe Düzkan, Filiz Koçali, Hülya Eralp, Sema Emre’den oluşan yayın kurulu güçlü bir yazı işleriyle destekleniyor: Beril Eyüboğlu, Emel Deniz, Esra Koç, Fadime Gök, Filiz Kerestecioğlu, Füsun Özlen, Gülnur Savran, Meltem Ahıska, Minu inkaya, Nermin Coşkun, Nesrin Tura, Nural Yasin, Stella Ovedia…

Kadınlar artık sokağa çıkmışlardı. Dayak mı yedin? Bağır herkes duysun! Tecize mi uğradın, çıkart mor iğneni sapla!

Kadınların özgürleşmesi sorunları azaltmıyor, tersine ürpertici gelişmelerin haberini veriyordu. Kadın cinayetleri bunların başında geliyordu. Adalet Bakanlığının açıklamasına göre 2002 ile 2009 arasında kadın katliamı yüzde 1400 oranında artmıştı!

Kadınların erkeklerden farklı bir gelişme güzergâhı vardı. Bu tespiti ilk olarak 150-200 yıl önce yapan öncü kadınların açtıkları yol erkekler tarafından sıklıkla kesiliyor, engelleniyor, örseleniyor, öteleniyor, erteleniyor, eziliyordu!

Türkiye’de 1980’lerde güçlü bir dalga olarak ortaya çıkan feminizm, başlı başına bir “bağımsızlık ilanı” halinde tarihteki yerini alıyordu.

Bağımsız kadın hareketi önüne çıkan bütün engelleri aşabilecek yeteneği kazanmış olmanın özgüveniyle yoluna devam ediyor.  

 

 

Posted in Köşe Yazıları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir