Bir Cumhuriyet Bayramı’nı daha idrak etmenin huzursuzluğu içindeyiz. Aynı zamanda çok mutsuzuz!
Eskiden Cumhuriyet Bayramları silahla kutlanırdı. Top arabaları, tanklar, alçaktan uçun uçaklar, 21 pare top atışı falan, öyle bir hava oluşurdu ki, gök yüzünden aşağılara doğru uhrevi bir komut inerdi:
-Sıkıyorsa kutlamayın da göreyim!
1994 yılının 29 Martında Refah Partisi yerel yönetimlerde komple-pansiyon iktidara gelince bu işin tankla-topla olamayacağının farkına varıldı. Cem Özer öne düştü, gece Taksim’de tarihimin ilk sivil Cumhuriyet Bayramı kutlaması yapıldı. Sanatçılar sahneye çıktılar. İlk kez büyük kentlerdeki insanların içine “bunlar gelirse acaba oku yer miyiz?” korkusu yerleşti.
İstanbul Belediye Başkanlığına Zülfü Livaneli (SHP), Bedrettin Dalan (DYP) İlhan Kesici (ANAP) gibi son derece parlak isimler adayken hiç kimsenin yakından tanımadığı Refah Partisi İl Başkanı Tayyip Erdoğan seçilmişti.
O tarihte 40 yaşında olan genç başkanın ilginç görüşleri vardı. Mesela “ben” diyordu:
-İstanbul’un imamıyım!
Sonra demokrasiye karşı da “opsiyonlu” yaklaşımı vardı:
-Demokrasi bir tramvaydır, gidebildiğimiz yere kadar gideriz, sonra ineriz!
Devletin temelini oluşturan laik yapı ve çevresinde halkalanan düşünce grubu ürperti içindeydi:
-Bak şura yazıyoruz, bunlar böyle giderse Cumhuriyeti de tasfiye edecekler, demokrasiyi de!..
Bu kafanın geçmişten kalan eski “korku senaryoları” da vardı. Bütün solcular, sosyalistler, komünistler Türkiye’yi Rusya’ya (SSCB) bağlamak için uğraşıyorlardı. Sovyetler dağıldı, bitti gitti. O zaman yenisini vizyona sokalım:
-Din referanslı siyasi akımlar da eninde sonunda şeriatı getirecekler!
Hepsi üstü kapalı olarak anlatılıyordu. En açık olanını Anayasa hukukçusu, Prof. Dr. Mümtaz Soysal yazdı:
-Demokrasi Cumhuriyeti öldürüyor!
Mümtaz Hoca bu yazısı nedeniyle o zaman çok eleştirildi.
Madem demokrasi Cumhuriyet’i öldürüyor, o halde Cumhuriyeti korumak için demokrasinin frenine basmalıyız!
Aradan epeyce zaman geçti. Refah Partisi kapatıldı. Fazilet Partisi kuruldu. O da kapatıldı. İstanbul’un imamı Belediye başkanlığından indirilip, Pınarhisar Cezaevine konuldu. Artık muhtar bile seçilemez denilen Tayyip Erdoğan Pınarhisar’dan çıktı, yeni bir parti kurdu (AKP) ilk seçimde ezdi geçti.
Yasaklardan kurtulmak için Avrupa Birliğinin bütün sözleşmelerini imzaladı. Avrupalı liderler “Erdoğan başımızı döndürüyor” diye takdirlerini bildirdiler.
Askeri vesayet dönemi bitti.
Oh, demokrasi gelecekti!!!
Baktılar ki, demokrasiye fazlaca gerek yok. O zaman Cumhuriyet’e el atmanın gereğiyle harekete geçtiler:
-Türkiye Cumhuriyeti’nin 61. Hükümeti olarak Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını yasaklıyoruz!
Başa dönüyoruz… 1994’teki “İstanbul İmamı” artık Türkiye’nin tartışılmaz lideri olmuştu.
Mümtaz Soysal’ı haklı çıkartmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyordu. Cumhuriyet için ılıman bir cenaze namazı düzenliyordu. Oy kitlesinden de “uyum” istiyordu:
-Uydum hazır olan imama, Cumhuriyet için El Fatiha!
Cumhuriyet için El Fahita
Posted in Köşe Yazıları.