Bu yazı gecikmiş bir “özel haber”dir. Eski bir Milli Eğitim Bakanı ile oğlunun arasındaki özel bir mal varlığının çok özel hikayesi… Okulların açıldığı haftaya denk gelmesiyse benim tembelliğimi hafifletici bir neden olarak görülebilir. Tam zamanını bekliyormuşum gibi algılanabilir. Ama öyle değil.
Bunu daha uygun bir ortam oluşsun öyle yazarım diye saklaya saklaya Ekim ayını bulduk.
Ağustos ayının 12’sinde Can Yücel’in 16. ölüm yıldönümü için Nevzat Metin’in organizasyonu ile Datça’da toplanmıştık. Can Baba’ın “Vasiyet” şiirinde belirttiği yerdeydik:
“Beni kuzum Datça’ya gömün/ Geçin Ankara’yı İstanbul’u/Oralar ağzına kadar dolu/Alabildiğine de pahalı/Örneğin Zincirlikuyu’da / Bir mezar 750 milyona/Burası nispeten ucuzluk/Ortada kalma tehlikesi yok/ Hayır dua da istemez/ Dediğim gibi beni Datça’ya gömün/Şu deniz gören mezarlığın orda/ Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama!”
Mezar başındaki konuşmalardan sonra Eski Datça’daki Can Evi’ne geçtik. Can Baba’nın tek aşkı Güler Yücel’i de ziyaret edecektik. Güler Ablamız biraz formsuzdu, sıcaklar onu yana devirmişti. Çok kısa olarak yanına girip çıktık.
Bahçede oturuyorduk, Güler Abla seslendi:
-Nâzım gelsin ona bir şey söyleyeceğim!
Tekrar yanına girdim. Güler Yücel “bak şuna” diyerek küçük bir bakır tası gösterdi:
-Fotoğrafını çek!
Sonra yardımcısına seslendi:
-Nazım’a kahve fincanlarını göster dedi.
Mutfak bölümüne geçtim. Üç adet fincanın fotoğraflarını çektim. Güler Yücel’in yanına döndüm. Sonar gözlerle bakıyordum.
O bana bir gazete yazısının çatısını kuruyordu:
-Can’ın üç vasiyeti vardı. Biri beni Datça’ya gömün demişti. İkincisi benim adımı kârhaneye vermeyin… Bi ara galeriye onun ismini vermeye kalkanlar olmuştu. Üçüncüsü de Tohum Bankası kurun diye vasiyet etti. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer onu yaptı.
Ben heyecanla onu dinliyordum. Gözüm de başucunda duran bakır tasa kayıyordu. Anladı ve açıklamaya başladı:
-Bu tas ve içerde fotoğraflarını çektiğin üç fincan nedir biliyor musun?
-Bilmiyorum ama çok merak ediyorum.
-İşte onlar Hasan Ali Yücel’den oğlu Can’a kalan mirasın tamamıdır!
Hasan Ali Yücel 1938 ile 1946 yılları arasında milli eğitim bakanı olarak görev yaptı. Köy Enstitülerinin babası kabul edilir.
Kısa iktidar dönemlerini fırsat olarak görüp çoluk-çocuğunu zengin edenlerin çokça çıktığı bu topraklarda oğluna bir bakır tas ile üç fincan ve onurlu bir geçmiş armağan eden kaç bakan vardır?