İçinde bulunduğumuz 2015 pek çok değerin yanında büyük bir acının da 100. Yılı… Önce 1915’te doğan iyi insanlarımızı saygı ve sevgiyle analım: Azra Erhat, Melih Cevdet Anday, Bedri Karakafioğlu, Baki Suha Edipoğlu, Haldun Taner, Cahit Irgat, Mihri Belli, Mina Urgan, Tahir Alangu… Bu değerli isimlerin bazıları hatırlandı “100. Yıl” için onlarla ilgili anma programları yapıldı. Kitapları basıldı. Bazıları ise hiç hatırlanmadı. Ama bu vefasızlık onların değerlerinden hiçbir şey eksiltmedi.
Bir de yaşayanların “Büyük Felaket” olarak andıkları “1915 Ermeni Tehciri” var. Birinci Dünya Savaşı içinde Osmanlı İmparatorluğunu parlamenter monarşiyle yöneten İttihat ve Terakki Partisi, sonuçları 100 yıl sonra bile tam olarak ortaya çıkamayacak bir karar alarak Anadolu’da yaşayan Ermenileri zorunlu göçe tabii tutan bir karar alıyorlar.
Tarihin böylesi dönemlerinde mağdur olanlar bir anda “av” haline geliyorlar. Yıllardır birlikte yaşadıkları komşuları da “avcı” oluveriyorlar. İşte ondan sonrasını böylesi kararları alanlar bile tahmin edemiyorlar.
Dahiliye Nezaretinin 12 Temmuz 1915’te Diyarbakır’a çektiği şifreli telgrafta şöyle deniliyor:
“Vilayet dahilindeki Ermenilerle diğer Hıristiyanların katledildikleri, geceleri şehir dışına çıkartıldıkları Hıristiyan ahaliden 700 kişinin koyun gibi boğazlandıklarını…” bu sayının toplam 2000 kişiye ulaştığını anlatır. Bakanlık (Dahiliye Nezareti) Ermeniler için kararlaştırılmış bu siyasetin diğer Hıristiyanlar için uygulanmamasını ister!
Bu telgraf bile 1915’te Ermenilerin yaşamak zorunda kaldıkları zulmü anlatmaya yeter de artar bile…
Biz Türkiye’nin ilk belgesel kanalı İZ TV’de Ermenilerin yaşadığı bu Büyük Felaketin 100. yılı için elimizden geldiğince bir şeyler yapmaya çalıştık.
Amasya’nın Gümüşhacıköy’ünden yola çıkarak Merzifon, Batman, Sason, Diyarbakır, Hatay, Samandağ, Vakıflı köye uzanan bir güzergâh oluşturduk. 100 yıl önce Ermenilerin yürüyerek geçtikleri yerlerden geçtik. Oralarda kalan Ermenileri bulduk. Onlara “nasılsınız?” diye sorduk.
En sonunda da Anadolu’da Ermenilerin çoğunlukta olduğu tek yerleşim Vakıflı Köy’de hikayemizi noktaladık.
Yaklaşık altı aydır üzerinde çalıştığımız “1915 Tehcir Yolu” belgeselimiz için birkaç satır da birlikte çalıştığımız gençler için yazmak istiyorum. Önce en küçüğümüzden başlayayım. Kameraman Burcu Camcıoğlu (1990 doğumlu) ile Gümüşhacıköy, Merzifon ve Sason’da çekimler yaptık. Hiç biri kolay değildi. Ama Sason’un 2983 metre rakımlı Mereto Dağı zirvesinde bulunan Küçük meryemana Şapeline tırmanmak başlı başına bir belgesel konusu olabilirdi. Ermeniler için kutsal kabul edilen bu zirve tırmanışı için Burcu büyük bir ödülü hak etti. Burcu’nun boynunda kamera, omzunda kamera ayağı, eğimi 45 derece olan zirveyi ek bir bilgi olarak buraya eklemeyim. Vakıflı Köydeki çekimleri Serdar Sönmez ile yaptık. Serdar’ın asistanı vardı, Anıl Türken… Tehcir Yolu’nu montaj masasında 100 yıl sonra benzer bir çileyle kurgulayan kurgu yönetmeni Bahar Sayın defalarca duyup dinledikleriyle “hasta” oldu!
Yapım sorumlusu Nazmiye Karadağ Şeraliolu, Nazım abisiyle İZTV’de 10 yılı geride bıraktı. Bütün kontaklarımızı o sağladı.
Bütün bunların yanında İZTV’nin genç yöneticileri Murat Toy, Vedat Atasoy, Ahmet Sargın ve belgeselciliğin miladı Coşkun Aral böylesi yapımların ekranlara gelebilmesinin önünü açtılar. Digitürk ayağında bulunan yöneticiler Petek Kardaş ve Selda Güntöre’nin de hakkını teslim etmemiz gerekiyor. Yakın Tarih kuşağı buraya saydığım ve sayamadığım isimler sayesinde izleyicilerine ulaştı.
Bu gece saat: 22.55’te İZTV’de ekranlara gelecek Yakın tarih’in 35. bölümü:
-1915 Tehcir Yolu
Bizi bağışla lütfen Aziz Kardeşim
Aziz Güler 15 Eylül 2015 günü Rojava’da IŞİD çeteleriyle çarpışırken vurularak öldü. Şehit oldu demiyorum. Ağabeyi Ersin Umut da onun ölümünü anlatırken böyle konuşuyordu, dün Emrah Serbest’e…
Türkiye’de solcu oldun mu, yaşarken çektiklerin yanına kâr kalmıyor, ölünce de çekilecek ve çektirilecek çilelerin bulunuyor.
Aziz Güler henüz 27 yaşındaydı. 1930’larda dünyanın duyarlı devrimcileri İspanya’ya akıyorlardı. Cumhuriyetci’lerin saflarında Faşist Franko ordularının Madrit’e girmelerini engellemek için… 2000’li yılların İspanyası da Rojava oldu. Gerici güçler bu kez İslamcı üniformalıydı. İspanya’daki faşistlerden de beterdiler. Esir aldıklarının kafalarını kesiyorlardı.
Aziz Gülen bütün bunları bilerek gitti Rojava’ya silah elde savaştı. Vuruşarak hayatını kaybetti. Özelde Kürt kardeşleri için genel de dünya devrimcileri için…
Şimdi sorun şu: Aziz’in çoktan bulutlara çıkmış bedeni Türkiye sınırında bekliyor. Bizim İslamcı AKP iktidarı Aziz ve Aziz gibi 20 devrimcinin bedenlerinin ülkeye girişlerine izin vermiyor.
Bu düpedüz bir alçaklık…! Onların yarattığı manevi çıtanın üzerine çıkamayacak oldukları için herkesi kendi hizalarına çıkmak istiyorlar.
Bugün İstanbul’da Aziz’in arkadaşları DİSK Merkezinde bir basın toplantısı yapacaklar.
Eğer bu toplumsal tepki Aziz Güler’in 27 yıllık onurlu ömrünü dikkate almayan AKP iktidarını aşamazsa, o zaman söyleyeceğimiz bir tek şey var:
-Bağışla bizi Aziz Kardeşim!