Adalet ve Kalkınma Partisi için iktidarının ilk yıllarında Can Dündar şöyle yazmıştı:
“Atalet ve Kandırma Partisi!”
Atalet yani “boş durma, yapacağı işleri yapmama hali” demokratik reformlara olan isteksizliğiyle ilgili olarak böyle demişti Sevgili Can kardeşim… O zamanlar henüz “kandırma” yönü şimdilerdeki kadar tavan yapmamıştı.
AKP kendisinin de üzerinde değişik mağduriyetlere ait izler olduğundan, bu yönde adımlar atması bekleniyordu. Örneğin parti lideri Tayyip Erdoğan TCK 312. madde hükümlüsüydü!.. AKP öncelikle kendisine değen maddelerin ayıklanması için harekete geçti.
Yeri gelmişken Türk Ceza Kanunu 312. Maddesiyle ilgili birinci tanıkların ağzından bir anekdotu da yazmalıyım.
Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç 1997’de Tekirdağ Saray Cezaevindeydi. Refah Partisi’nin ağır toplarından Abdüllatif Şener, 28 Şubat Darbesiyle tepetaklak olunca, cezaevindeki siyasi parti yöneticileri olduğu aklına gelmiş, Oluç’u ziyarete gitmişti.
Saruhan da 312. Maddeden içerdeydi. Şener cezaevi ortamında alabildiğine içten bir itirafta bulunmuştu:
-312. madde meclise geldiğinde bizim arkadaşlarımız incelediler, bu solculara yönelik bir düzenleme dediler, biz de oy verdik!
İslamcı demokratların(!) “özgürlük” mücadeleleri işte böyleydi… Şimdi değişti mi? Hiç öyle görünmüyor. Bana dokunmayan yılan hesabıyla demokrat olunabilir mi?
Fiilen Başbakan Birinci Yardımcısı olan Ahmet Davutoğlu ehliyet, pasaport, nüfus kağıdı çıkarta işlerinde kolaylık sağlayacak düzenlemelerin içinde zaman ayarlı bir bomba niteliği taşıyan pek çok tehlikeli maddeyi yerleştirdiklerini açıkladı “İç Güvenlik Yasa Tasarısı” ile ilgili olarak…
Düzenlemeye göre;
*Şiddete dönüşen her eylem suç olacakmış!..
Şiddeti dönüşmede ölçü nedir? Polis müdahalesi olan her eylem doğrudan “şiddete dönüştüğü” deneyimlerle sabit değil mi? Polis saldırmadığı her gösteri sorunsuz bitiyor. Polis saldırdı mı, ortalık karışıyor! Bunun binlerce örneği var!
Sosyal medyada da yazılan mesajlar bu suça dahil edilecek. Polisin saldırdığı bir eylem için çağrı mesajları atan herkes o an itibarıyla “terörist” haline getirilecek!..
Polisin bağlı olduğu İçişleri Bakanı Efkan Ala, 2004 yılında Batman’dan Diyarbakır Valiliğine atandığında bu satırların yazarına verdiği röportajda şöyle demişti:
-Toplantı ve gösteri yürüyüşleri toplumun huzurunu bozmaz. Tam tersine huzurun göstergesidir!..
Şimdi hepsi Tayyip Erdoğan’a teslim olmuş durumdalar.
Erdoğan’ın çok haklı gerekçeleri var. Çok günaha girdi. Onun için her şeyden korkuyor! İstiyor ki, ülkede yaprak kıpırdamasın!
RTE’nin arzuladığı böylesi ortamının bulunduğu yerler var:
-Mezarlık huzuru!
Sahtekârlık gırtlağa kadar!
Antalya’da Milli Eğitim Şurası toplandı. Sözüm ona, eğitimciler kendi aralarında konuşup tartışıp “tavsiye kararları” aldılar.
Süreç nasıl gelişecek?
Bu “tavsiyeler” Milli Eğitim Bakanına sunulacak. Sonra o da Bakanlar Kuruluna getirecek. Onlar benimserse bir yasa taslağı hazırlanacak. Bunu TBMM Anayasa Komisyonu yapacak. Orada da benimsenirse Meclis Genel Kurulu’na getirilecek. Kabul edilirse, Cumhurbaşkanı’nın onayına sunulacak. O da benimseyip imzayı atarsa yasa haline gelecek.
Şura’nın “tavsiye” kararında en son imzayı atacak olan zat daha ikinci gün çıkıp diyor ki:
-İsteseler de istemeseler de, Osmanlıcayı öğrenecekler!
Hükümetten makam-mevki bekleyen gazeteci kılıklı zatı muhteremler çıkıp “efendim” diyorlar:
-Korkmayın Osmanlıca sadece İmam Hatip’lerde zorunlu ders olacak!
E, siz bütün Anadolu Liselerini İmam Hatip yapmadınız mı? Yani sahtekarlık diz boyu demek az olur, onun için “gırtlağa kadar” yazalım, haklarını teslim edelim!