Türkiye’nin hali pür melali ortada… Bir de hiç görünmeyen bölümü var. Gemilerdeki sintine bölgesi gibi… Geminin içinde sızan suların, makine ve kazan dairesinden akan yağların depolandığı en altta kalan kısmı. Cezaevleri de ülkelerin sintine bölgeleridir. Geminin üst katlarında olanlar asla o bölgeyle ilgilenmezler. Bizim gibi ülkelerde sintine bölgesi her an herkesi içine alabilecek cömertliktedir. Sintineye inmemek ise sadece “şans” ile açıklanabilir!
Altı ay gibi kısa(!) bir süre de olsa “sintinenin en dibine” kadar inen Halil Yakut’un aşağıdaki mektubu “güzeller güzeli” ülkemizde nelerin yaşandığını çok net biçimde anlatıyor:
2 Şubat 2024 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü bir soruşturma kapsamında gözaltına alındım ve 16 Şubat 2024 tarihinde hukuksuzca tutuklandım. 24 Şubat 2024 tarihinde bulunduğum Marmara (Silivri) Kapalı Hapishanesi’nden bir sabah baskınıyla apar topar Kırşehir Yüksek Güvenlikli Kapalı Hapishanesi’ne Grup Yorum emekçisi arkadaşlarım Vedat Doğan ve Rezzan Şengül ile birlikte sürgün edildim.
Yüksek Güvenlikli Hapishaneler bizim “Kuyu Tipi” dediğimiz hapishaneler… Çünkü tam anlamıyla bir kuyunun içindesiniz. 5 adımlık bir hücrenin içindesiniz. Güneş vurmuyor. Küçücük penceredeki tel örgüler nedeniyle içeri hava girmiyor. Her gün su kesintileri oluyor ve 2-3 gün suyun hiç gelmediği de oluyor.
Gardiyanlarla bir megafon aracılığıyla iletişim kurmanız isteniyor. Yani insan yüzü – insan sesi, güneş, hava, su yok! Her saati, her dakikası, her saniyesi tecrit işkencesiyle dolu bir işkence merkezi Kuyu Tipi Hapishaneler…
Kitaplarınız, mektuplarınız hapishane idaresi tarafından keyfi bir şekilde “sakıncalı” bulunuyor. Birgün, Cumhuriyet gibi halkın sesini duyuran gazetelerdeki bazı haberler sansürlenerek veriliyor. Özetle; tam bir onursuzluk dayatması ile karşı karşıya kalıyorsunuz.
Devrimci düşüncelerimiz, kimliğimiz, kişiliğimiz bu kuyu tipi hücrelerde teslim alınmak isteniyor. Sadece bununla da kalmıyorlar, hayata, insana, yaşama dair her şeyi yasaklıyorlar. İşte bu yüzden “kuyu” diyoruz buralara…
Aslında söz konusu bu uygulamalar yasalarca da “suç” olarak tanımlanıyor. Yani hapishane idaresi alenen suç işliyor. Çünkü tutuklu olduğumuz halde “ağırlaştırılmış müebbet infaz” rejimi uygulandı bize… Ve hâlâ arkadaşlarımıza uygulanmaya devam ediyor. Bu da Anayasa’daki “masumiyet karinesi” ilkesine aykırı…
İnfaz Yasası’na göre, CMK’ya göre bir tutukluya ancak en fazla 20 gün hücre cezası uygulanabilir; bunun da yasal şartlarının oluşması gerekir. Oysa Kuyu Tipi hapishanelerde sürekli olarak “hücre cezası” uygulanmış oluyor. Ben, tutuklu olduğum 6 ay boyunca yasadışı şekilde “hücre cezası” çektim. 6 ay boyunca güneş görmedim, hava alamadım, arkadaşlarımı göremedim, duyamadım.
Bu onursuzluk dayatmasına karşı direnme kararı aldık. Süresiz açlık grevine başladık. Çünkü yapabileceğimiz başka bir şey yoktu, halkın adalet mücadelesine yönelik bu saldırıya yalnızca bedenlerimizle barikat olabilirdik.
Ancak açlık grevi sürecimizde de Kuyu Tipi’nin saldırıları durmadı. TTB’nin raporuna göre bize günde 500 mg verilmesi gereken B vitamini, hapishane doktoru “Ben TTB’yi tanımıyorum” diyerek yalnızca 250 mg B vitamini reçete etti. Bize açlık grevinde su vermediler, “çeşme suyu içilebilir” dediler; oysa çeşmeden çamurlu su akıyordu.
Açlık grevinde ihtiyacımız olan şekerleri vermediler, daha sonra verdikleri kalitesiz şekerler ise midemizi ve bağırsaklarımızı bozdu. Tüm bunlar açlık grevinden daha fazla etkilenmemize, daha hızlı kilo vermemize sebep oldu. Ben 100 günde 17 kilo verdim. Tahliye olduğumda 49 kiloydum.
Şu an süresiz açlık grevinin 135. gününde olan Grup Yorum emekçisi Vedat Doğan 40 kilo kalmış durumda. Sağ kulağı duymuyor. Yüz mimiklerini kontrol edemiyor. Artık hayati riski var.
Süresiz açlık grevinin 140. gününde olan Grup Yorum emekçisi Rezzan Şengül 43 kilo kalmış durumda. Kalp sıkışması, kalp çarpıntıları, nefes darlığı, denge kaybı sorunları var. Artık ayakta durmakta zorlanıyor.
Grup Yorum emekçilerinin yaşamasını istiyoruz. Bu yüzden talepleri kabul edilmeli. “Yargılandıkları bölgeye yakın bir başka hapishaneye sevk edilmeyi” talep ediyorlar. Bu talep derhal gerçekleştirilmeli.
Eriyen bedenlerimizle Kuyu Tipi Hapishaneler kapatılsın istiyoruz. Buca Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde Oktay Kelebek ve Cem Dursun 174 gündür, Kırşehir Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde Rezzan Şengül 140 gündür, Vedat Doğan 135 gündür süresiz açlık grevinde!
Ülkenin sintinesinde vaziyeti umumiye böyle!