Cumhuriyet tarihinin en büyük sivil halk hareketi olarak tarihe geçen “Gezi Parkı Direnişi” tam olarak 27 Mayıs 2013 Pazartesi günü başladı. Gece 22.00’de Elmadağ tarafından iş makinaları beş ağacı söktü. Bunu duyanlar parka geldiler. Sayıları elli kişiyi ancak buluyordu. Yıkımı durdurdular. Küçük çadırlar kurdular.
Hepi-topu üç beş çadırda, sayıları da elliye ancak varan küçük bir topluluk 1939’da yıkılan koskoca Topçu Kışlasının yeniden inşasına nasıl engel olabilirdi ki?
Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan tarihe geçen o sözlerini, parkta ağaç nöbeti tutan gençler için söyledi: “Üç beş çapulcu karşı çıkıyor diye, biz bu projemizden vaz geçmeyiz!”
Ortasında Gezi Parkı bulunan Taksim Yayalaştırma Projesi 16 Eylül 2011’de İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından oy birliğiyle kabul edildi. 4 Ocak 2012’de de Anıtlar Kurulu tarafından onaylandı. Gezi Parkına Topçu Kışlası adıyla üç katlı bir bina dikilecekti. 28 bin 900 metrekarelik inşaat alanı oluşacaktı. Bu plana ilk karşı çıkan mimarlar, şehir planlamacıları ve hukukçulardan oluşan TAKSİM DAYANIŞMASI adıyla ilk basın açıklamasını 6 Haziran 2012 günü yaptılar.
On yıl sonra 2022’de bu faaliyetin “hükümeti devirmek” olarak iddianamelere gireceğini birileri söylese herkes onlara gülerdi! Ama girdi. Sadece iddianamelere girmekle kalmadı 25 Nisan 2022 Pazartesi günü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkeme kararı haline gelip “Gezi Parkına dokunmayın” diyenlere ağır hapis cezaları yağdırıldı. Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Can Atalay, Hakan Altınay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ekmekçi’ye 18’er yıl hapis cezası verildi.
Şimdi buraya bir nokta koyarak 2013 Haziran’ına dönelim.
***
Yasal süreci “istediği gibi” yürüten iktidar kadar, Gezi Parkına kışla yapılmasına karşı çıkanlar da, nasıl bir tarihi “sivil isyan” dalgasının eşiğinde olduğunu tahmin edemiyorlardı. 27 Mayıs 2013 Pazartesi 22.00’de gece operasyonuyla yola çıkan hareketli dönem, ertesi gün iş makineleri yeniden parka gelmesiyle “başlama vuruşu” niteliğine dönüştü. Saat 13.00’de parka polis geldi. Ve Gezi Parkı Direnişinin simge fotoğraflarından birincisi ortaya çıktı: Biber gazı sıkan polise karşı kıpırdamadan yerinde duran KIRMIZILI KADIN!
Bir direniş abidesine dönüşecek olan Kırmızılı Kadın fotoğrafındaki akademisyen Ceyda Sungur o anı anlatırken “Türkiye’de muhalif olan herkesi susturmayı amaçlayan iktidar baskısının ufak bir detayı olarak görmek ve bir yılı aşkın süredir devam eden Gezi Parkı mücadelesini tek bir kareye indirgememek gerekiyor” diyecekti.
Gezi Parkı Direnişi yola çıkmıştı. Ama esas direniş fişeğini yine orantısız güç kullanan polis müdahalesi başlatacaktı. 30 Mayıs 2013 Perşembe günü sabahı 08.00’de iş makinelerin ağaç sökme girişini yine direnişçilere tosladı!
Polis yine sert müdahale de bulununca Gezi Parkı Direnişçileri akşam 19.00’da toplanma çağrısı yaptı. Olaylara tepki gösteren sanatçılar, akademisyenler, siyasiler ve vatandaşlar Taksim’e akın ettiler. Akşam saatlerinde parka gelenlerin sayıları “on binlerce” diye ifade ediliyordu. Gezi Parkı şenlik alanına dönüştü. Türkiye’nin ekranlardan görüp tanıdığı ne kadar ünlü varsa tamamına yakını parka gelmişti. O geceden sonra tarihe geçecek “HEPİMİZ ORADAYDIK” cümlesi direniş mesajı haline gelecekti. Direniş böyle devam şarkılı-türkülü devam edecekti. Polisin sert müdahalesi olmasaydı.
31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece bütün İstanbul ayağa kalkmıştı. Gün boyu uygulanan polis şiddeti ve bunu yaygın medyada haberleştirilmemesi insanları isyan ettirdi. İstanbul halkı Taksim Meydanı’na doğru akmaya başlamıştı. Ülkeni dört bir yanında kitleler bu haksızlığa karşı itiraz ediyorlardı: HER YER TAKSİM HER YER DİRENİŞ! sloganı bütün ülkeyi kapsar hale gelmişti.
O gece İstanbul’un Anadolu yakasında toplananlar yürüyerek Boğaz Köprüsünü geçip Taksim’e varmışlardı. İnanılması zor bir toplumsal tepki açığa çıkmıştı. 1 Haziran sabahı paylaşılan sosyal medya mesajlarından birinde şöyle deniliyordu: “Bu gece İstanbul’da orta şiddette bir devrim oldu!”
***
Gezi Parkı Direnişi sivil itirazın en üst noktaya çıktığı eylem olarak tarihe geçti. İkincisiyse en kitlesel olanıydı. 18 Haziran’a kadar her gün Taksim Meydanında milyonluk mitingler yapıldı. Eğer iktidar kendi içinde fikir birliğine varıp bu barışçıl eylemi doğru tahlil edebilseydi Türkiye ile birlikte kendileri de demokrasi açısından bir üst basamağa terfi edebilirdi.
Eylemlerin ilk günlerinde sert müdahalelerin tam tersi yönde etki yaptığını gören iktidar uzlaşmacı bir görüntü vermeye de çabalamıştı. Hatta Erdoğan “Çevreci kardeşlerimle sesleniyorum, gelin konuşalım” bile demişti. Gezi Parkı Direnişçileri adına sanatçılar, sendikacılar, meslek odaları temsilcilerinden oluşan bir delegasyon Başbakan Erdoğan ile toplantı bile yapabilmişti. Projeyi iptal ediyoruz denilseydi, Gezi Parkı Direnişi Türkiye demokrasisine sınıf atlatabilecekti!
Ne yazık ki bu olamadı. Orantısız polis şiddeti sonucu; Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan, Abdullah Çömert, Medeni Yıldırım, Hasan Ferit Gedik hayatlarını kaybettiler.
Gezi Parkı Direnişi fiziki olarak geceli-gündüzlü 27 Mayıs ile 18 Haziran arasında yaşandı. Hukuki süreç ise hiç durmaksızın sürdü. Taksim Dayanışması hedefe yönelik inisiyatif tarzında yeni bir yapılanmanın en önemli örneği olarak tarihte yerini aldı. Taksim Dayanışması siyasi partilerden daha geniş bir şemsiye oluşturdu. Eylemler sırasında çekilen bir fotoğraf bunu açık biçimde gösteriyordu. Çevik kuvvete ait TOMA aracından sıkılan tazyikli suya karşı duran üç kişiden birinin elinde Türk bayrağı, diğerini elinde sarı-kırmızı-yeşil BDP bayrağı vardı. Onların arkasındakiyse sol eliyle önündekileri tutuyor, sağ eliyle de ülkücülerin simgesi olan bozkurt işaretini yapıyordu. Bu farklı birlikteliği Taksim Dayanışması ve Gezi Parkı Direnişi sağlamıştı.
2013 Yılında Gezi Parkı Direnişi savcıların pek dikkatini çekmedi. Ta ki 2019 yılına gelene kadar… İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 657 sayfalık iddianame hazırladı, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi de bu başvuruyu 4 Mart 2019’da kabul etti. Bu dava 18 Şubat 2020’de karara bağlandı. Osman Kavala ile birlikte yargılanan Can Atalay, Mücella Yapıcı, Hakan Altınay, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Tayfun Kahraman, Yiğit Ekmekçi BERAAT ettiler. Aradan iki yıl daha geçti. Karar istinaf mahkemesinde bozuldu yeni suçlar “icat edildi” dava Beşiktaş taraftar Grubu Çarşı Davası ile birleştirildi. Çarşı sanıklarından birine avukatlar tarafından “Osman Kavala’yı tanıyor musun?” diye soruldu. Sanık futbol taraftarı olduğunu belli eden bir yanıt verdi: Hangi takımda oynuyor?!!
Gezi Parkının asırlık ağaçları 2022 yılında yerinde duruyorsa Taksim Dayanışmasının yarattığı kitlesel itiraz sayesinde olduğu kabul edilmelidir. Her şey apaçık ortada duruyor:
Tarih farkında, Gezi Parkında!