Taksimli Çapulcularla tanışalım

31 Mayıs 2013 gecesi başlayıp şekil değiştirerek devam eden Taksim Gezi Parkı Direnişi Türkiye’nin yakın tarihinde en büyük toplumsal patlama olarak kabul ediliyor.

O gece Taksim’de yaşanan vahşete karşın insanların evlerine kapanmayıp, sokaklara taşmaları Türkiye’nin tarihinde ilk kez görülüyordu. Şimdiye kadar en direngen sokak eylemleri bile polisle temas edene kadar sürebiliyordu. Polis taarruzlarıyla finale ulaşılıyordu.

31 Mayıs gecesiyse polisten-biber gazından-TOMA’lardan kurtulanlar bir köşede toplanıp yeniden polislerin tuttukları noktalara yöneldiler.

Dağılmadılar… Ama en önemlisi şuydu:

-Korkmuyorlardı!

Cesaretleriyle bütün toplumu peşlerinden sürüklediler.

Kim bunlar?

Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim üyeleri Esra Ercan Bilgiç ve Zehra Kafkaslı tarafından 3008 kişinin yanıtladığı araştırma sonuçları Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Çapulcular” diye tanımladığı eylemcilerin profillerini ortaya koyuyor.

Öncelikle dikkat çeken ortak özelliklerin başında genç olmaları geliyor. Sonra özgürlükçü tanımını büyük bir çoğunlukla benimsiyorlar. Yarıdan fazlası ise hayatlarında ilk kez bir eyleme katılıyorlar.

Taksim Gezi Parkı eylemlerine destek verenlerin yüzde 40’ı 19-25 yaş aralığında. Yüzde 24’ü 26-30. Toplam yüzde 63’ü 19-30 yaşındalar.

Genç kuşak eylemcilerin “yüzde 70’i hiçbir partiye yakın” olmadıklarını ifade ediyorlar. Kendilerini bir siyasi partiye-harekete yakın hissedenlerin oranı yüzde 15 olarak görünüyor.

Peki o zaman sen kendini nasıl tanımlıyorsun?

Anketi yanıtlayanların yüzde 81.2’i şöyle diyor: Özgürlükçüyüm!

Sıralama ; “yüzde 64 Laik’im, yüzde 54.5 apolitik değilim, yüzde 75 Muhafazakar değilim, yüzde 92 AKP’li seçmeni değilim” şeklinde devam ediyor.

Niye sokaktalar?

Başbakanın otoriter tavrı: yüzde 92.

Polis şiddeti: yüzde 91.

Hak ihlalleri: yüzde 84.

Ağaçların kesilmesi: yüzde 56.

Bağlı olduğum siyasi hareket için: yüzde 7.7

Bu çalışmanın beni en çok ilgilendiren bölümü ise katılımcıların yaş grupları oldu. Eylemlere katılıp destekleyenlerin yüzde 1.4’ü 56 yaş üzeri grup içinde yer alıyor.

Şimdiye kadar katıldığım basın açıklamaları, yürüyüşler sırasında hep, “biz de ölünce sorunlar bitecek, eylem yapacak kimse kalmayacak” diye düşünürdüm. Çünkü 40 yılı aşkın süredir hep aynı yüzlerle birlikteyiz. Göbekleniyoruz, saçlarımız beyazlıyor, dökülüyor ama taleplerimiz hiç değişmiyor, ilk günkü gibi gencecik duruyor: Ekmek, Barış, Özgürlük!

Yeni kuşaklar Özgürlük maddesini en öne almışlar, geldiler, Erdoğan-AKP ile birlikte her yeri, her şeyi salladılar! Biz artık onların arkasından gönül rahatlığıyla yürüyebiliriz:

-Hoş geldiniz Çapulcular!

 

 Muz kabuğu

Başbakan Tayyip Erdoğan ilk bakışta haksız sayılmazdı. Hepi topu 20 çadır vardı, Taksim Gezi Parkı’nın Divan Oteli tarafında. Gündüzleri biraz kalabalık oluyordu ama geceleri sayıları 50’i aşmıyordu. İstihbarat raporları sayı olarak doğruydu.

O zaman ne yapalım?

Bas tekmeyi çadıra, ver gazı içeriye… Hem de uyurlarken yap bunu ki, neye uğradıklarına şaşırsınlar! Görsünler bakalım devletin gücünü… Zaten 50 kişinin tekmelenmesiyle ne olur ki?

Biz Uludere-Roboski’de 34 insanı katırlarıyla birlikte öldürmüşüz! Ve reformcu kimliğimize her hangi bir halel gelmemiş!

Öyle başladı işte… Güçlü Başbakan kibirle yürüyordu başı havada emin adımlarla…

Emirleri yağdırıyordu:

-Çadırları yıkın, ağaçları kesin, alış veriş merkezini dikin!

Birden küt diye oturuverdi!

Ulan 50 çevreci nasıl yapabilir bunu?

Sadece o şaşırmadı, bütün Türkiye, hatta bütün dünya hayret etti.

Ne oldu böyle? Çevreci gençler sayıca çok az kişiydiler. Küçük bir özellikleri vardı. Yaptıklarının doğru olduğuna inanıyorlardı:

-Erdoğan iktidarı, Taksim Gezi Parkında muz kabuğuna bastı!

 

Memet Ali Başkan!

O gün yani 31 Mayıs 2013 Cuma günü öğleye doğru, üç ay önce yitirdiğimiz Netaş Grevcisi Ayhan Kaleli’nin vefakar eşi Hüsniye Kaleli aradı:

-Nazım, ne olur beni Taksim’e götür!

Benim gideceğimi biliyordu konuşmadan. Ama yine de sordu:

-Sen gidecek misin?

-Nasıl gitmem ki? Yarınki yazımıma ‘Taksim sadece Taksim değildir’ diye başlık atmışım. Ayrıca Memet Ali Alabora’nın çağrısı da cabası: Anlamıyor musun sadece ağaç meselesi değil bu!

Memet Ali Alabora, çocuk parkından çıkıp kitle gösterilere katılarak büyümüş bir güzel insan. Hayatı bu ülke güzel, yaşanası bir coğrafyaya dönüşsün diye çabalamakla geçiyor. Sanatını yapıp köşesine çekilip para saymakla işi yok. Yürüyüşlerde en öne geçip, çömeliyor herkese sürat koşucuları gibi pozisyon aldırıyor, haydi diye bağırıp ileri doğru koşturuyor! Kendi sevimliliğinin eylemlere yayılmasını sağlıyor.

Usta ve çevresi bastıkları muz kabuğunda Memet Ali’nin parmak izlerini arayıp, buldular! Onun hiç öyle bir derdi yokken, Başbakan meydanlara çıkıp gürledi:

-Çık karşıma, seni yere sereceğim!

İyi bir fırsat yarattı. Uzun zamandır İstanbul’da AKP’nin karşısına çıkabilecek bir babayiğit bulunamıyordu. Erdoğan, tıpkı Taksim Gezi Parkı Direnişini yarattığı gibi gelecek seçimlerde İstanbul için onu devirecek ismi de buldu:

-Mehmet Ali Alabora!

Genç, tanınırlığı bütün siyasilerden fazla… Sevimli. Samimi. Güvenilir. Taksim Direnişi’nin sandığa yönelik bir denemesi neden olmasın?

Bağımsız da girebilir, oluşturulacak bir platformla da… Telaffuzu bile ne hoş:

-Memet Ali Başkan!

Not: Bu fikir bana ait değil. Önce 2002’lerde AKP içinde yer almış bir belediye başkanı bunu hatırlattı. Sonra Park içinde gençlerle sohbet sırasında “mesela” dediler. Sonra niye olmasın düşünceleri filizlenmeye başladı. Bu fikirden sadece Memet Ali Alabora’nın henüz haberi yok!

 

 

 

Posted in Köşe Yazıları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir