Başta iş dünyası olmak üzere “hükümetin dümen suyunda” demeyelim de “uskur suyu” gibi daha içten yakınlıkların söz konusu olduğu çevrelerde bir içtenlik, bir onarım heyecanı, bir her şeyi unutalım telaşı var ki, sormayın gitsin!
Ortak ilanlar veriliyor. Artık duralım, ülkemiz çok örselendi! Hükümetimiz başka olmak üzere herkes mesajı aldı.
Böylesi tam sayfalık ilanların altında muhafazakar işadamları dernekleriyle birlikte ismi lazım değil bazı işçi kuruluşlarının da imzalarının olması en hafif tanımıyla ayıptır!
İşçi örgütü olan sendikanın en temel görevi hak aramaktır. Bu uğurda mücadele etmektir. İşverenlerden rica ile ancak nasihat alabilirsiniz, ağalar!
Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük ve en güçlü itirazının yükseldiği bir eylemlilik dizisinden sonra oturup “biz böyle şeyleri niye örgütleyemiyoruz?” diye düşüneceklerine gidip işveren örgütlerinin eteklerine yapışarak:
-Ülkemizin imajı bozuldu, aman kısa yoldan bunu telafi edelim! Diye yanıp yakarmak, işçi liderliğinin kibrit cebine sığmaz!
Türkiye’nin bozulan bir imajı varsa bunun birinci müsebbibi Başkan Tayyip Erdoğan’ın kendisidir!
Demokratik reformlar yapacağım diye Avrupalıları kandır, sadece kendisi hakkında bir daha mahkumiyetler oluşturmayacak yasal düzenlemeleri yap, sonra git o eski-paslı-kirli ceberut devlet mekanizmasını kaldırıldığı depodan çıkar insanların üzerine sür!
Ülkede ne imaj kalır, ne makyaj!
İnsanların cinsel ilişki sıklığından, doğum şekline kadar her yerine müdahale et, kimsenin sesi çıkamasın! Ülke uysal koyunlar cenneti halini alsın. Sahici bir Ortadoğu ülkesi haline dönüşmeyi sessizce izle…
Sonra da efendim bir reformcu bir hükümetiz de…
Haliyle yemezler!
Taksim Gezi Parkı Direnişçisi gençler bütün dünyada eşi benzeri olmayan bir sempati halkası oluşturdular. Bir anda Türkiye’nin itibarı arttı!
En sağır kulaklara bile küpe oldular. Yirmi gündür İstanbul’u unutmuş olan İstanbul Belediye Başkanı Mimar Doktor Kadir Topbaş, ne güzel konuştu:
-Bir da otobüs durağı için bile halka soracağım!
Aferin Başkan!
Artık eskisi gibi “sen beni seçtin-5 yıl süreyle ben de senin ağzına ederim” dönemi bitti. Marmara’nın, Türkiye’nin Ortadoğu, Balkanların, Üsküp’ün hatta ve hatta Kuala Lumpur’un bile “en karizmatik” liderinin gazı kaçtı!
Gençler fiyakasını bozdular!
Belki yeniden demokrasiye yönelip, eski kucaklayıcı konuşmalar dönemine geri döner. Kendini affettirmek için yumuşama politikalarına doğru dümen kırar…
Bilmiyoruz…
Ama bildiğimiz kesin olan bir şey var:
-Taksim’de Türkiye’nin itibarı arttı!
Yırtarım Ha!
Avrupa Parlamentosu Taksim Direnişi sırasında sivil ve silahsız halka karşı akla hayale gelmedik şiddet uygulayan AKP Hükümetini uyardı.
Bizimkiler anında tepki verdiler:
-Biz sizi tanımıyoruz!
Tayyip Erdoğan Hükümeti’nin zor zamanlarında (2003-2007 yıllarında) ona her türlü desteği verirlerken iyiydiler. Ellerine Türkçe “Evet” dövizleriyle Türkiye’nin AB üyeliği için Avrupa Parlamentosunda gösteri yaparlarken de öyle..
Uyarıp, “halkına karşı nazik ol” dediklerinde kötü oldular.
Hala da ayılmadılar. AB ile köprüleri atmak için her gün bir adım daha ilerliyorlar.
1960’larda Beykoz’da Deli Yusuf vardı. Kendi halinde dolaşırken bazen vücut kimyası bozulur, kendisine laf atanların da etkisiyle birden, ceketinin kol ağzını ısırır, çevresindekileri tehdit ederdi:
-Yırtarım ha!
Sonra da ne var ne yok her şeyini yırtarak üzerinden atar, çırılçıplak kalırdı.
Deli Yusuf kendisine zarar verirdi. Bizimkiler ise imzaladıkları sözleşmeleri “Yırtarım ha!” tehdidiyle bütün ülkeye zarar veriyorlar!