İş adamı Osman Kavala 18 Ekim 2017 günü Gaziantep’te gözaltına alındı. Gözaltı için ek süre ile bir müddet daha özgürlüğünden mahrum edilerek bekletildi. Çünkü Osman Kavala’ya atfedilecek somut bir suç emaresi ortada yoktu.
Çevresindeki herkes serbest bırakılacağını “tahmin” ediyordu. Hatta sosyal medya üzerinden kısa sürede büyük bir tepki oluştuğunda çok yakınları “Bir yanlışlık olduğu söylendi, düzeltilecek denildi” diye kampanyalara gerek olmadığını ima ettiler.
2017 Ekiminin son günlerine doğru Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ülke gündemine hukuki(!) bir katkı yaptı:
-Kızıl Soros diyorlar!
Osman Kavala 1 Kasım 2017 günü tutuklanıp, Silivri Cezaevine konuldu. İşin “zor kısmı” halledilmişti!
Cumhurbaşkanı bir kişi için “Kızıl Soros” diyorsa mutlaka bir bildiği vardır! O boşu boşuna konuşmaz. Macar kökenli ABD’li uluslararası yatırımcı George Soros’un hangi renkte olduğunu da en iyi o bilebilirdi. Çünkü İsviçre’de Soros ile küçük bir masa etrafında Erdoğan ve AKP’li kurmayları birlikte oturmuşlardı. O zaman Soros “İyi bir adam” olarak kabul ediliyordu! Tıpkı Fetullah Gülen ve Cemaati gibi!..
Yalnız Erdoğan’ın hakkını teslim etmeliyiz. O hiçbir zaman şöyle demedi:
-George Soros bizi aldattı!
Aldatılma meselesi sadece 1 cemaatle (yazıyla bir) sınırlı kaldı.
Kızıl Soros ithamından sonra “bağımsız yargı” için işler kolaylaştı. Osman Kavala’yı uzun yıllar içerde tutacak bir şeyler bulunup dosyaya konulacaktı. Bulundu da: Gezi Parkı Direnişinin sponsoru Osman Kavala’dır!
Basında kısaca “Gezi Davası” diye anılan yargılamada hukuk tarihine geçecek şahane suçlamalar vardı:
“Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırma, mala zarar verme, nitelikli yağma, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi, kasten yaralama, ağırlaştırılmış yaralama ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet!”
Bütün bu ürpertici (!) suçlamalarla yargılanan Osman Kavala BERAAT etti!
Tıpkı diğer sanıklar; Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Hakan Altınay, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi ve Mine Özerden gibi…
Osman Kavala için beraat kararı uygulanamadı. Neden böyle olduğu ise o günü akşamında açıklığa kavuştu. Cumhurbaşkanı “Bugün İstanbul’da tahliye etmeye kalktılar!” dedi.
Osman Kavala’nın avukatları bir üst mahkemeye, sonra daha üst mahkemeye sonra en üst mahkeme Anayasa Mahkemesine ve en sonunda da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda bulundular.
Oradan da “Hak ihlali” kararı çıkarttılar. Daha önce ifade özgürlüğü mağduriyeti yaşayıp tam üç kez AHİM’e başvurmuş olan Erdoğan, AHİM’in Kavala Kararlarından “hoşnut” kalmamıştı.
Gerçekten de Erdoğan Siirt’te yaptığı bir konuşma yüzünden “mağdur” edilmiş tam 120 gün hapiste yatmıştı. Eski Türkiye’de bu çok fena bir hak ihlaliydi. Eski Türkiye koşullarıyla, yeni Türkiye koşulları da çok farklıydı. O zamanlar Silivri gibi muhteşem cezaevi olmadığından Erdoğan, Kırklareli’nin Pınarhisar Cezaevi gibi küçük derme çatma bir hapishanede yatmıştı!
Şimdi AHİM’in Osman Kavala için verdiği tahliye kararı uygulanmıyor. Bunun Bağımsız Türk Yargısına yapılmış bir müdahale olduğu kabul ediliyor.
Oysa Avrupa Birliği’nin derdi Osman Kavala (veya onunla benzer kaderi paylaşan HDP eski Başkanı Selahattin Demirtaş) değil. Avrupa’nın en üst hukuk kurumu olan AHİM’in kararlarına karşı gösterilmesi gereken saygı ve yükümlülükler…
Türkiye’nin altına imza attığı sözleşmeler orta yerde duruyor. Erdoğan özel nitelikleri olan çok farklı bir siyasetçi. Tarafsız olacağına yemin ettikten kısa süre sonra “benim karakterim tarafsız olmaya elverişli değil” demişti:
-Bana göre bir Anayasa yapın!
Şimdi benzer bir “arzu” kendini hissettiriyor. Acaba Erdoğan’a göre bir AHİM düzenlemesi yapılabilir mi?
Bu tam olarak mümkün mü? Bilemiyoruz. Bildiğimiz bir gerçek ise orta yerde duruyor:
-Osman Kavala 1500 gündür tutuklu!