Geçen hafta Babıâli’nin en delifişek isimleri arasında ön sırada gelen Ergin Konuksever’le birlikte çalıştık. Coşkun Aral’ın da “ustam” dediği az sayıdaki gazetecilerden biri olan Konuksever’in hayatını 40 dakikada anlatmaya çalışacağız.
Vedat Atasoy ve Murat Toy’un fikri öncülüğünde Coşkun Aral markasıyla yola çıkan Türkiye’nin ilk ve tek belgesel kanalı İZTV’de “Hayatın Notları” kuşağının bir sonraki bölümünde Ergin Konuksever’in film gibi hayatından kesitler izleyeceğiz.
Ergin Ağabey Türkiye’de savaş gazeteciliğinin ilk ismi olarak bilinir. Silahlı çatışma haberlerini 1960’lı yılların ilk yarısında Siirt dağlarında eşkıya takibinde yapmıştı.
Sonra Filistin kampları, Arap-İsrail savaşı (1967) Kıbrıs Barış Harekatı (1974) İkinci Harekat’ta da Rum birliklerinin bölgesine giren minibüs şoförü yüzünden sırtından kurşunla yaralanıyor. Esir düşüyor. Birleşmiş Milletler’in girişimiyle iade ediliyor. Yanında bulunan arkadaşı Adem Yavuz ise onun kadar “şanslı” olamıyor. Ergin Ağabeyin ameliyatını beklerken hastane bahçesinde bir Rum askerin makineli tüfek ateşiyle ağır yaralanıyor, birkaç gün sonra da hayata veda ediyor.
- ••
Ergin Ağabey’in sıradışı anıları arasında biri var ki, unutulmaz bir acı halinde hâlâ yüreğinde duruyor.
12 Mart döneminde İstanbul’da Faik Türün “fırtınası” esiyordu. Fırtına-1 ve Fırtına-2 operasyonları sonunda ortalıkta kimseler kalmamış, paşa kimi bulduysa cezaevine tıkmıştı.
O tarihte Cumhuriyet gazetesinde çalışan Ergin Konuksever, Maltepe Askeri Cezaevi’ne konulmuş olan İlhan Selçuk’u ziyarete gidiyor.
Cezaevinde açık görüş yapıldığından başka tutukluları da görmek imkânı oluyor.
Konuksever, yan masada yakınlarıyla görüşen Mahir Çayan’ın yanına gidip hal,hatır soruyor:
-Bir ihtiyacın, isteğin var mı?
Mahir Çayan “teşekkür” ederek istediğini söylüyor:
-Geceleri çok soğuk oluyor, bir kazak yollarsan çok makbule geçer.
Konuksever üzerinde bulunan önden üç düğmeli açık mavi kazağını orada çıkartıp, Mahir’e veriyor:
-Al bunu giy, ben kendime bir tane alırım…
-Sağ ol ağabey!
- ••
Sonraki günlerde Mahirler Maltepe’den tünel kazarak kaçıyor.
Karabasan günler peş peşe geliyor.
Bir avuç genç öğrenci kıstırıldıkları yerlerde, eşit olmayan koşullarda girdikleri çatışmalarda teker teker vurularak öldürülüyor. Sağ yakalananlar ise idam sehpalarına doğru sürükleniyor.
Deniz, Yusuf, Hüseyin’in kesinleşen idam kararları karşısında çaresiz kalan eylemci öğrenciler, Sinop’taki Amerikan Üssü’nde görev yapan ABD’li askerleri kaçırarak, “alın Amerikalıları verin arkadaşlarımızı” pazarlığı için Karadeniz dağlarında gizleniyor.
Ama onlardan çok güçlü olan 12 Martçılar, kısa sürede yerlerini tespit ediyorlar.
30 Mart 1972 günü Kızıldere’de derme çatma bir köy evinde kıstırdıkları eylemci öğrencileri kuşatıyorlar. Görüşme talebi üzerine evin damına çıkan Mahir, keskin nişancılar tarafından alnından vuruluyor. Sonrası bir cehennem oluyor.
Gazeteci Ergin Konuksever 30 Mart gecesi Kızıldere köyüne geliyor. Evin zemininde birbiri üzerine yığılı olarak yatan THKP-C önderlerine bakıyor. Birden gözü Mahir’e takılıyor.
Konuksever’in Maltepe Cezaevi’nde verdiği üç düğmeli açık mavi kazak kan içinde Mahir’in üzerinde duruyor!
(14.05.2008 tarihinde BirGün’de yayınlanmıştır)