Düzenli katliamlar ülkesi, bitiyor!

Türkiye’de geçmişten günümüze iktidarda bulunanlar, güvenlik kuvvetlerini halkın üzerinde bir baskı, ezme, yıldırma, bezdirme, caydırma, vazgeçirme aparatı olarak kullandılar.

AKP öncesi dönemde “devletin sahipleri” kırsal kesimde askerler ile kentlerde de polis birimleriyle insanların analarından emdikleri sütü burunlarından getirmek için var güçleriyle çalıştılar.

İnsanlık dışı uygulamalarına dayanak sağlamak için de ha bire “tehlike” ürettiler, yalanlar uydurdular. Sonra da ellerindeki kaba gücü halkın üzerine sürdüler. Bunu büyük bir pişkinlikle savaş hali uygulaması şekline de soktular.

Bu kadar zulüm ancak bir savaşta düşman birliklerince işgale edilmiş ülkelerin halklarına karşı yapılabildiğini yaşayarak öğrendik.

Şimdi bu baskı mekanizmasını kullanma sırası AKP’de! Vakti zamanında kendileri de bu mekanizmanın görece kurbanlarından olmaları sonucu değiştirmiyor.

Polis her dönemde iktidarın önemli bir silahıydı. Ama AKP’nin son döneminde olduğu kadar hiç öne çıkmamıştı. Artık ulu orta cinayet işleyebilen bir teşkilat haline geldi-getirildi. Özellikle Gezi Parkı Direnişi sırasında ve sonrasında polisin ölümüne savaş alanına sürülmesi Cumhuriyet tarihi içinde ilk kez yaşanıyor.

Geçmişte toplumsal olaylar sırasında polisin şiddeti yalandan da olsa yönetimdekiler tarafından “kalıp demeçlerle” eleştirilirdi.

– Münferit müessif olayın sorumlularının derhal bulunup, haklarında gerekli işlemelerin yapılması hususunda…

AKP’nin vitesi boşatıp, dik yokuşlardan aşağı hızla inen kontrolsüz bir ağır vasıta haline geldiği son döneminde polisin arkasında artık bir Başbakan var! Onların yasa dışı bütün uygulamalarını her biri suç ikrarı olan açıklamalarla destekliyor.

Polis cinayetlerinin haklılığını savunan Başbakan’a kimse hiçbir şey yapamaz!..

Zannediliyor!

Günümüz dünyasında öyle olmadığının pek çok örneği var. Türkiye’yi ulaştığı uluslararası konumundan söküp başka bir yere taşımak kolay değil.

Gezi Parkı Cinayetleri için devletin bu kadar direnmesinin sebebi burada yatıyor. Bakın İçişleri Bakanı Muammer Güler, anında kendisini güvenceye aldı. Kıdemli bir bürokrat olan Güler, “polis sopa kullanmasın, 40 metreden yakındakilere gaz sıkmasın” diye talimatlar yayınladı.

Katil polisler yargı önüne çıktığında cinayetler çorap söküğü gibi çözülebilir. En sonunda da Başbakan’a dayanabilir!

Türkiye’nin yeni hali eskisinden çok farklıdır. Nasıl ki, sıkılmış diş macununu yeniden tüpün içine sokamazsınız, AKP de sokaklara taşmış milyonları eski dönemlerdeki gibi sus-pus hale getiremeyecektir!

Her devrin bir sonu vardır. Türkiye yeniden bu kirli unvanla yaşamayacaktır:

-Düzenli katliamlar ülkesi!

 

SÖZ

Güç ve iktidarın yanında

yer alanlar,

nasıl poz verirlerse versinler:

Fotoğrafta EĞİLMİŞ olarak görünürler!

 

Basın özgürlüğünün kıymeti

Bir gazeteci için en önemli şey ne olabilir? Türkiye’de bu sorunun birbirinden farklı pek çok yanıtı olabilir.

Mesela bir zamanlar önemli yayın yönetmeni olan parlak bir gazeteci kendisi için çizdiği hedefi şöyle açıklamıştı:

-Yalı sahibi gazeteci olacağım!

Dinazor kabul edilen eski kuşak bir başka gazeteci de aynı günlerde “gazetecinin zengin olma hakkı yoktur” diye kestirip atmıştı.

Görüldüğü üzere gazetecilik vicdanla cüzdan arasında bir eksene oturmuştu.

Geride kalan dönemde pek çok gazeteci zengin oldu. Çok paraya pula kavuştu. Ama hiç biri mutlu olamadı.

Eskinin çok kazanan bir gazetecisi bir gün bu satırların yazarına şöyle yakınmıştı:

-Meslek örgütlerini güçlendirmeliyiz! Eğer böyle olmazsa patronlar çok güçleniyorlar!

Bu tespit basından sendikanın sökülüp atılması sonrasında yapılmıştı.

Şimdi öyle bir döneme geldik ki, bütün gazeteciler için baştaki sorunun tek ve kesin bir yanıtı oldu:

-Özgürce yazabilmek!

 

 

 

Posted in Köşe Yazıları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir