‘Deli, bunak, demagog!’

Geçtiğimiz hafta sonu (16 Mart 2019) Haldun Taner’in 104. Doğum günü idi. Kadıköy Belediyesi, Haldun Taner Müze Evinde sanatçının eşi Demet Taner’le birlikte bir anma toplantısı düzenledi.

İlk önce Demet Taner çok kısa bir konuşma yaptı sonra da akademik tez çalışması olarak hazırladığı Haldun Taner belgeselinden bölümler izletti.

Tiyatro ve sinema oyuncusu değerli sanatçı Gülsen Tuncer, Taner’in ünlü “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” adlı uzun öyküsünü -bir tiyatro oyunu sahnelercesine- okudu.  Haldun Taner böyle okunur dedirtti.

 Ardından da ünlü edebiyatçımız Mehmet Zaman Saçlıoğlu -ki, Haldun Taner Öykü Ödülü sahibidir- ustanın metinlerinden alıntılarla bezediği muhteşem bir sunum yaptı.

Konuşmasının bir yerinde Haldun Taner’in 8 Temmuz 1979’da yazdığı “En Büyük Eksiğimiz” başlıklı yazına atıfta bulundu. Büyük usta yazısına şöyle başlıyordu:

“Benim dört çeşit insan karşısında iflahım kesilir. Sarhoş bir, deli iki, bunak üç, demagog dört. Karşımdaki usla ilişkisini kopardı mı apışıp kalırım. Ortak dil konuşamazsınız. Bir diyalog kuramazsınız. İkna edemez, bir yerde buluşamaz, hasılı anlaşamazsınız.

Sarhoşun hiç değilse bazı sevimli buluşları, delinin beklenmedik çakıntıları olabilir. Bunak ise kendi suçu olmayan bir sürecin kurbanıdır. Bir zamanlar onun sağlıklı geçmişine bakıp ona karşı sevecen ve anlayışlı davranabilirsiniz.

Dördüncü öyle mi ya? Demagoga hafifletici neden bulmak kolay olmaz. Üstelik diğerleri gibi kontrol altına alınıp zararsız hale getirilemediğinden normal ve sağlıklı kabul edilerek ortalıkta serbestçe dolaşır. Bir kısım insanı zehirlemesi önlenemez.

Demagog akıllı değildir. Amacı sadece ve sadece o an için kabil olduğu kadar çok kişiyi kendi çıkarları uzantısında kandırmaktır. Gözü başka bir şeyi görmez.

Demagog zihni disiplinden yoksundur.  İşine geldiği gibi çelişki içinde konuşur. Sırtında yumurta küfesi olmadığı için dün ak dediğine bugün rahatlıkla kara diyebilir.

Demagog ayrıca saygısızın tekidir. Toplumumuzda her alanda, özellikle politikada neden bu kadar çok demagog var diye her düşündüğümde bulduğum cevap hep aynıdır. Matematik disiplininden yoksun bir toplum oluşumuzdan…”

Şimdi burada duralım ve Haldun Taner’den elli üç yıl sonra dünyaya gelen Mine Söğüt “Gergedan” adlı son kitabındaki Lağımları Aleksandrası öyküsünden devam edelim:

“Matematik her şeydir. Allah sandığınız şeydir mesela. Allah bildiğiniz matematiktir. Ve biz matematikten fena halde çakmaktayız.

Peki o Deli, o Deli biliyor mu matematiği?

Bilmiyor ama yerine Allah’ı koyuyor. Bir paket olarak hazır bir matematik var elinde. Ki hazırı olmaz bu işin çünkü matematik hem sonuç demektir hem sonuçsuzluk.  Pozitif bilimdir ve dogmatik aklı içinde eritir.

Ama sen Deli, o dogmatiği al pozitiften çıkar, ziftli sütlaç gibi bir şet yap halka yedir.

E tabii biz de ne yaptık kanalizasyona saklandık.

Şimdi burada bokun içinde lağımların Aleksandrası’nın o ipek saçlarını kesişini izliyoruz.

O saçlarını kesecek de yukarıdaki Deli ölecek.

Buna inanmak mümkün değil. Ama bir umut işte. Bugüne kadar istediğimiz ve hayal ettiğimiz haklı olduğumuz hiçbir şeyde kazanmadık. Korktuğumuz her şey başımıza geldi.”

Bileklerimize kadar bok içindeyiz. Yatmaya kalksak yüzümüz gözümüz bok içinde kalacak. O yüzden ayakta uyuyoruz.”  

Haldun Taner’den yarım asır sonra dünyaya gelen bir başka yazar Usta ile aynı gerçekleri yakalayıp biraz da “zalim” bir üslupla anlatabiliyorsa ne kadar bereketli topraklar üzerinde yaşadığımıza inanabiliriz.   

Posted in Köşe Yazıları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir