Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, kısa adıyla DİSK, 13 Şubat 1967 pazartesi günü İstanbul Valiliği’ne kuruluş dilekçesini vererek işçi sınıfının kaderini değiştirecek bir yolun başına geldi.
14 Şubat ise DİSK’in hayatındaki ilk çalışma günü idi…
DİSK’in “doğum yeri” Çemberlitaş Şafak Sineması’ydı.
Türk-İş’ten ihraç edilen dört sendika Türkiye Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş ve Gıda-İş 12 Şubat 1967 Pazar günü Şafak Sineması Salonunda ortak yaptıkları genel kurulda Türk-İş’ten ayrılarak DİSK’i kurma kararı alıyorlar.
Bir gün sonra dilekçe veriliyor.
14 Şubat Salı günü de DİSK’liler ilk çalışma gününe, konfederasyonun Çemberlitaş’taki genel merkezinde başlıyorlar.
DİSK’i kuran işçi sınıfı önderleri Kemal Türkler (Türkiye Maden-İş) Rıza Kuas (Lastik-İş), İbrahim Güzelce (Basın-İş) ve Kemal Nebioğlu (Gıda-İş) için 14 Şubat sıradan bir gündü. İşçi sınıfı tarihi açısından ise olağanüstü bir dönemin başlangıcıydı.
DİSK’le birlikte işçi sınıfı bilinç olarak bir üst evreye geçecek, ülke kaderine etki edecek alanlarda politik kararlar alacak, grevin nasıl işlevsel bir işçi eylemi olduğunu gösterilecekti.
Zaten DİSK’in ilk Genel Başkanı Kemal Türkler 14 Şubat 1967 tarihli And dergisinin 7. sayısında Ergün İşeri’nin yazılı olarak gönderdiği soruları diğer kurucularla birlikte yanıtlarken şöyle diyordu:
“DİSK’in amacı işçi sınıfının memleket yönetimine ağırlığını koymasını sağlamak, kula kulluğu sona erdirmek, sosyal adalet içinde yaşamının ilk koşullarını yerine getirmektir.”
Kemal Türkler, DİSK ile Türk-İş arasındaki farkı anlatırken de şunları söylüyordu:
“Türk-İş’in partiler üstü politikası, iktidara gelen partilerin tümünün uydusu olmaktan başka bir şey değildir. Biz işçi sınıfına en yakın partiyi destekleyeceğiz!”
Türkler, DİSK’in toplumsal hedefini şöyle ilan ediyordu:
“DİSK bütün toplumcu güçlerin güven kaynağı olacaktır!”
1967 ile 1980 arasında DİSK gerçekten de sadece toplumcu kesimde değil, toplumun geniş bir kesiminde güven kaynağı olmayı başardı. O yıllarda bir fabrikada işe giren işçilere, “ücret olarak kaç lira alacaksın?” yerine şu soru yöneltilirdi:
“Fabrikada DİSK mi, yoksa Türk-İş mi var?”
DİSK’in örgütlü olduğu fabrikalara giren işçiler için yüksek toplu sözleşme, kaliteli bir yaşam için elverişli aylık gelir “garanti” demekti.
Grev yapmak ile hak aramak arasında doğru ilişki DİSK sayesinde kuruldu. Fazıl Hüsnü Dağlarca süreci yakından izliyordu, DİSK şiirini de bu yüzden yazmıştı:
He hey de hey
DİSK’in sesi bu,
He hey de hey hey
Susmaz kimse!
He hey de hey
Grev mi yaptık,
He hey de hey hey
Dönmez kimse!
DİSK’in onurlu mücadelesinin en büyük göstergesi 1 Mayıs 1977 günüydü. O gün Türkiye’nin bütün aydınlık yüzleri, işçilerin arkasından Taksim’e yürümüşlerdi.
İşte Kemal Türkler’in başında bulunduğu DİSK 10 yılda böyle bir örgüt olabilmişti. Başkan’ın 14 Şubat 1967 günü söylediği “toplumcu kesimin güven kaynağı olacağız” hedefine kısa sürede varılmıştı.
Ülkemizde artık 14 Şubat insanların akıllarına başka şeyler getiriyor. Tüketim hırsının azgınca kırbaçlandığı, çılgınlık alametleri içeren, üretmeden tüketmeyi hedefe koyan akıl fikir dışı bir hastalık hali…
İşçileri hatırlayan yok.
İşçiler de kendilerini hatırlatma konusunda, DİSK’in ilk dönemi kadar arzulu olamıyorlar.
Nereden başlamalı derseniz, “kendimizden” derim.
Mesela DİSK, ilk Genel Başkanı Kemal Türkler’i kendi sitesindeki “tarihimiz” bölümüne koyarak başlayabilir:
“DİSK’in Kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler’dir!”
Sonra da şöyle devam edebiliriz:
“14 Şubat DİSK’in ilk günüdür!”