Gece yarısı Mutlu Öztürk’ten gelen mesajla uyandım:
-Hasan Saltık’ı kaybettik!
Üç kelimelik kısa mesaj koskoca bir hayatın sona erdiğini bildiriyordu. İnanması çok zor haber için hızlı bir arama ile “doğruluğunu” teyit etmek için birkaç dakika yetti.
Orhan Kemal ile Ahmed Arif 2 Haziran’da veda etmişlerdi, Nâzım Hikmet onlardan bir gün sonra 3 Haziran’da… Hasan Saltık ise bu değerlerimizin arasında 2 Haziran’ı, 3 Haziran’a bağlayan gece ayrıldı bu dünyadan. Arkasında koca bir dünya bıraktı.
Hasan Saltık’ın bütün dostları için kabulü çok zor olan haber sabaha kadar yeni bilgilerle perçinlendi. Kalp krizi ile hastaneye gitmek üzereyken yolda hayatını kaybetmişti. Henüz 57 yaşındaydı. Her ölüm için “erken” sözcüğü burada daha da acıtıcı bir hal almıştı. Hasan için çok erkendi. Daha yapacak çok işi vardı.
Hasan’ın esas iştigal alanı müzikti. Müziğin bütün renklerini, özellikle Anadolu topraklarında yaşamış bütün halklara ait ezgileri arayıp, bulduktan sonra onları albüm haline getirdi. Hasan’ın bu çabasının bir bölümünü 2015’de tek albümde toplayan Şevval Sam çok dilli çalışmasını şu başlıkta dinleyicilerine sunmuştu:
-Toprak Kokusu!
Hasan Saltık bu kokuyu çoğaltarak yaygınlaştırdı. Ama Hasan’ın sessizce yürüttüğü bir başka çalışması daha vardı: Dersim 1938 Hakkında bilgi, belge, doküman toplamak!
Bunu sahibi olduğu Kalan Müzik’ten çıkacak bir belgesel için değil, Dersim üzerine çalışmalar yapanlara zengin bir arşiv oluşturmak adına yapıyordu. İstanbul’un bütün sahafları kendilerine gelen kütüphanelerden çıkan Dersim’e ilişkin fotoğrafları, mektupları, günlükleri, resmi yazışmaları bir kenara ayırıp Hasan’ı ararlardı. Ne kadar fiyat verirlerse versinler Hasan hiç itiraz etmeden hepsini alırdı.
Ben de, İZTV’de yayınlanan “Tarihe Gömülen Acı: Dersim” belgeselimiz için Hasan’ı aradığımda büyük bir geniş gönüllülükle “gel ne istiyorsan al” demişti. Çok meşgul olduğunu düşündüğümden, kaçta uygun olabileceğini sorduğumda ise tam anlamıyla “Hasan Saltık cevabı” vermişti:
-Ben sabah 10.00-11.00’den sonra İMÇ’deyim ne zaman istersen gel!
Türkiye’nin en büyük yapımcılarından biri olmasına karşın zamanı dilimlere ayırarak değil, hayatın akışına göre düzenliyordu. Her şey onun kafasındaydı. Bunu da aksatmadan yürütüyordu.
Kamera karşına geçmeyi sevmezdi. Bizim belgesel için zar-zor ikna etmiştim kendisini. Şimdi “İyi ki ısrar etmişim” diyorum.
Hasan Saltık başlı başına bir belgeseli hak ediyordu. Bu konu açıldığında yüzündeki alaycı tebessüm ile “boş ver onu şimdi” diyordu:
-Uzat bardağın içki koyayım!
Hasan Saltık sürekli yürüyen işlerin organizatörüydü. Her şey onun kafasının içindeydi. O olmadan da bu işlerin tamamlanması mümkün değildi.
Şimdi Hasan Saltık olmadan yapılabilecek bir iş var:
Dersim’de bir Hasan Saltık Müzesi oluşturmak!
Belgeselcilerin ilgisine sunduğu geniş Dersim dokümanlarının orijinallerini bir araya getirip bu müzede sergilemek… Gelecek kuşaklar için yararlanacakları zengin bir bilgi belge hazinesi inşa edebilmek.
Hasan Saltık bunu fazlasıyla hak ediyor:
-Çünkü o Dersim’in hayırlı evladıdır!