15 Temmuz Darbesi ve ötesi

Türkiye’deki rejimin resmi adı “çok partili parlamenter demokratik sistem” olarak biliniyor. 1946’da başlayan “çok partili” dönem fiili olarak ise başka türlü uygulandı:

-Çok darbeli parlamenter sistem!

Bu rejimin içinde hem çok sayıda parti, hem parlamento, hem de bolca askeri darbe vardı!

2000’li yıllara başladığımızda ise kimse eskisi kadar karamsar değildi. Hele 27 Nisan 2007 e-muhtırası da geçildikten sonra “bir daha asla askeri darbe olmaz” deniliyordu.

Ama 15 Temmuz 2016 gecesi şimdiye kadar yaşanan bütün askeri darbelerin en kanlısı yaşandı.

Ancak darbe başarıya ulaşamadı!

Temmuz Darbesiyle ilgili olarak yeterli bilgiler yok. Sadece yaşananlara ilişkin gelişmeleri biliyoruz.

Bunlar üzerinden bir değerlendirme yapabiliriz.

En başta da ÖDP Genel Başkanı Alper Taş’ın tespitlerini görebiliriz:

-Uzun zamandır çatışan devlet içi güçlerin kavgasından demokratik bir Türkiye doğmaz!

Nitekim bu ilk dakikalardan itibaren bu durum kendini gösterdi.

Darbeye karşıyız diyerek ortaya çıkanlar, linç kültürüyle direneceklerini gösterdiler.

Darbeci askerler 16 Temmuz 03.30’da Hürriyet Gazetesini bastılar. Darbeye karşı çıkanlar ise 06.00’da Boğaziçi Köprüsünde Hürriyet muhabiri Selçuk Şamiloğlu’nu linç ederek köprüden aşağı atmaya çalıştılar!

Eylemler farklı, sonuçlar ise aynıydı!

Bu durum bize bir kez daha gösterdi ki, askerlerin müdahalesiyle demokrasi gelmez:

-Tersine gericilik azgınlaşır!

 

  Camili demokrasi?

Temmuz Darbesi esnasında şimdiye kadar hiç kimsenin aklına gelmeyen bir “direniş modeli” uygulandı.

Camilerden anons yapılarak halk sokağa çağırıldı. Sonra da sabaha kadar selâlar okundu.

Böylece Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayatında çok önemli yere sahip olan ünlü şiire bir adım daha yaklaşıldı.

“Minareler süngü, kubbeler miğfer/ Camiler kışlamız, müminler asker!”

Camiler bir ölçüde kışla haline geldi ama minareler henüz süngü olmadı!

 

 

Askeri darbeye karşı çıkanlar ikiye ayrılıyor:

A)İstediğimiz fikri ifade edelim, özgürce yazılım-çizelim.

B)Çoğunluk bizde istediğimizi asalım, istediğimizi keselim!

 

 

Demokrasi, benim için!

Demokrasinin en iyi yanı olarak şu olgu gösterilir: Halkın kendi kendini idare etmesi!..

Demokrasilerde fikirler özgürce dile getirilir, yazılıp çizilebilir.

İktidara gelirken bu yolda umut verici parti programları yapan AKP, son yıllarda tam tersine bir dönüşle eski çıkmaz yolları denemeye başladı.

Askeri birlikleri yeniden Kürtlerin üzerine sürdü. Terörle mücadele adına sivil yerleşimlerin yakılıp yıkılmasına imkân sağladı.

Şiddeti çare olarak sundu ve uyguladı.

Ateş gücü yüksek silahlı şiddet ortamını “normal” hale getirdi. AKP’nin yanında “güç zehirlenmesine” katkı yapan gazeteciler de “canım ne var bunda” dediler:

-Türkiye bir Ortadoğu ülkesidir. Böyle bombalamalar, katliamlar olabilir. Zaten bölgemizde de oluyor!!!

Silahlar bir kez ateşlenince nerede ne zaman ateş-kesileceği belli olamıyor.

Böylesi ortamlarda kimse güvende olamaz.

Şu anda Türkiye, en iyi korunan insan Tayyip Erdoğan için bile güvenli bir ülke değildir!..

Silahları elinde bulunduranlar istediklerinde TBMM’ni, MİT’i bombalayabilirler. 15 Temmuz gecesi bunu gördük.

O zaman ne yapılacak?

Tayyip Erdoğan’ın akıllı telefon aracılığıyla yaptığı:

-Herkesi sokağa çıkmaya çağırıyorum!

Demek ki sokak çare imiş!

Başka?

Demek ki sosyal medya hiç de Erdoğan’ın söylediği gibi “baş belası” değilmiş. Tam tersine katılımcı demokrasi için iyi bir araçmış!

Başka?

Darbeci diye önüne geleni suçlamak iyi bir fikir değilmiş. CNN Türk televizyonundan yaptığı “direniş” çağrısı Erdoğan’ı “kahraman” haline getirdi. Darbeye karşı en kritik çağrının yapıldığı kanala “darbeci” demek yanlışmış!

Başka?

Meclisi bombalamak kötüdür. Ama bu meclis ilk defa mı bombalanıyor?

Daha geçen ay seçilmiş vekillerin dokunulmazlıkları şehvetle kaldırılırken Meclis manevi olarak bombalanmadı mı?

Başka?

Bir zamanlar “batsın böyle gazetecilik” deniliyordu. 16 Temmuz sabahı görüldü ki, yeterince batıramadıkları gazeteciler darbenin karşısında dimdik duruyor. O zaman gelsin bir büyük teşekkür Başbakandan…

Böyle kuru teşekkürle olmaz!

Şimdi kadar açılmış bütün basın davalarını kaldırın! Hapisteki gazetecileri serbest bırakın.

Demokrasi sadece “benim için” olmaz!