Can Dündar ve Erdem Gül’e Özgürlük!
Askeri darbe dönemleri genel olarak gazetecilik özel olarak da solcu gazeteciler için “zor yıllar” olarak tarihe geçti. Ottan çöpten haberlere yasaklar getirildi. Lafın gelişi değil bu yazdığım. Cumhuriyet’ten Yalçın Pekşen Ağabeyimiz, 12 Eylül döneminde yazacak bir şey yok, bari bunu haber yapayım diye Belgrat Ormanlarına gidiyor. Sabahleyin koşu yapanları izliyor. Öğlene doğru da mangalcılar geliyor. Yalçın Ağabey şu satırları not ediyor:
-Mangal yakanlar gelince joking yapanlar da yavaş yavaş gidiyorlar!
Ertesi gün İstanbul 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığına çağrılıyor:
-Siz bu haberinizle bir sosyal sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerindeki tahakkümü mü anlatmak istediniz acaba?
Tam “hard disktir” denilecek yar ama o yıllarda henüz bilgi sayarlar yaygın olarak hayatımıza girmediğinden acı bir tebessümle yetiniyor.
Yalçın Pekşen “yok öyle değil, ben koşanlar ile yiyenleri yazdım. Fakirler yiyordu, zenginler de koşuyorlardı” diyor.
Bunlar “Askeri Vesayet” dönemine ilişkin “orta zekalı” uygulamalar.
Geçmişti kaldı.
Memlekete demokrasi geldi!!!
Şimdi iktidarın işine gelmeyen haber yapanların gazeteleri kapatılmıyor. Doğrudan el konuluyor. Gazeteciler ise sadece iyi ve doğru haber yaptıkları için tutuklanıp, cezaevine gönderiliyor.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül, 26 Kasım 2015 günü uzun bir sorgu, ifade ve mahkeme süreci sonunda tutuklanıp Silivri Cezaevi’ne konuldular.
Her iki gazetecinin de “suçları” haber yapmak.
Hem de doğru haber!..
Keşke herkes bu kadar “yalansız” olabilse!..
Yargılama ile birlikte önceden verilmiş bir cezanın infazı da başladı. Beş ay önceki haber için tutuklamanın yasa dışı değil “hukuk dışı” olduğunu değerli avukat dostumuz Fikret İlkiz söyledi, dün telefonda Eskişehir Anadolu Üniversitesinde İletişim Hukuku dersine girmeden az önce…
Recep Tayyip Erdoğan bir süre önce canlı yayında Can Dündar’a karşı olan nefretini şöyle ifade etti:
-Öyle zannediyorum ki, bu haberi yapan kişi bunun hesabını verecek!..
Nasıl “zannetmek” bu?..
Burada kalsa yiyebiliriz: Talimat vermiyor, yasaları iyi bildiği için tahmin ediyor! diyeceğiz.
Hemen arkasından şu cümle geliyor:
-Elimden kurtulamaz!!!!!
Yazık!
Gerek Can Dündar gerekse Erdem Gül gazetecilik mesleğinin onurlu birer temsilcileridir. Her ikisi de bu ülke daha yaşanılır olsun diye mücadele ediyorlar. Zaten gazeteci olmalarının sebebi de bu değil mi?
Her ikisinin de parayla pulla ilgili değil. Ahlakla ilgili…
Kimse halkın parasını çalmasın! Hiç kimse geçici bir süre aldığı ülke yönetimine kazık çakmasın! Gücü eline geçiren diğerinin gırtlağını sıkmasın. Farklılıklara saygı duysun. Kendisine duyulmasını istediği saygı kadar, karşısındakilere de saygı göstersin.
Gazeteci böylesi bir ortam için vardır. Çünkü “Gazeteci başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere insanlığın evrensel değerlerini savunur” diyor Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk bildirgesi…
Türkiye gazeteciliğin en kara günlerini yaşarken, geçen yüzyıldan kalma güncel(!) talebimiz değişmeden aynı yerinde duruyor:
-Başta Can ve Erdem olmak üzere gazetecilere özgürlük!..
Oku bakayım!
AKP iktidarını iş başına geldiği günden bu yana giderek artan bir devamlılıkla destekleyen, sadece Tayyip Erdoğan’ın başarı çizgisini ve isabetli kararlarını öve öve bitiremeyen kısaca “yandaş medya” denilen cenahta bulunan gazeteciler için bir metinden söz etmek istiyorum.
“İfade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan, rahatsız edici bulunmayan veya kayıtsız kalınan bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda saldırgan olan, sarsıcı etki yaratan, fikir ve bilgiler için geçerlidir!”
……….
“kamu yararını ilgilendiren, bilgi ve fikirlerin açıklanmasının basının görevi olduğu, çünkü basın kamunun gözü ve kulağıdır!”
Ve son olarak ön önemli cümleyi yazıyorum:
“..şikayetçinin TC Cumhurbaşkanı olması nedeniyle eleştirilere daha fazla katlanması gerektiği…”
Yukarıdaki alıntılar, peç çok gazeteci hakkında açılmış bulunan “CB’ye hakaret Davası” taleplerine karşılık Cumhuriyet Savcılarının verdikleri Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar başlıklı metinlerden aktarılmıştır.
Acaba bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri kararlarından alıntılanan kararlar sizlere bir şey ifade ediyor mu?