Türkiye geçtiğimiz hafta iki büyük cenaze törenine sahne oldu. 17 Ocak’ta Diyarbakır’da PKK kadın önderleri Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez son yolculuklarına uğurlandılar. İkinci büyük tören ise Mehmet Ali Birand’ın İstanbul’daki vedasıydı.
Birinci töreni hiçbir Türk kanalı canlı yayınlamadı. Oysa şampiyonluğu etkileyecek futbol maçlar öncesinde taraftarların stat önü etkinliklerini bile canlı yayın ile izleyicilerine aktarabiliyorlardı.
Diyarbakır’ı sadece İMC-TV ve Nuce TV yayınladı. Kürtlerin haberleri Kürtlerin medyasını ilgilendiriyordu.
Kürt haberleri yayınlamak her zaman başa bela getiriyor bu memlekette… İtiraz edip “yok canım abartmayın o kadar da” diyenler için çok somut örnekler bulunuyor.
İlk büyük örneği Mehmet Ali Birand’ın Apo Röportajıdır. Hem devlet, hem ordu, hem siyasi parti temsilcileri, hem de meslektaşları tarafından “hain” ilan edildi.
Kürtlerle ilgili yayınlanmasında sakınca görülmeyen haber türleri şöyleydi:
“Şu kadar sayıda PKK militanı ölü ele geçirildi!”
“Yakalandılar, gözaltına alındılar, mahkemeye sevk edildiler… Operasyonlar aralıksız sürüyor…”
M.ALİ’Yİ İSTEMİYORUM
Son örnek yine Mehmet Ali Birand’dan… Can Dündar tarafından kaleme alınan “BİRAND Bir Ömür Boyu Ardına Bakmadan” adlı biyografide şu satırlara bir okuyalım bakalım:
“Birand daha temkinli olarak döndü ekrana… Artık Güneydoğu çatışma haberleri, BDP mitingleri, şehit cenaze haberleri verilmesi istenmiyor, habercilik hepten kuşatma altına alınıyordu…”
…..
“2011 başında bir akşam Ana Haber’de BDP’nin bir mitingi genişçe verildi. Bülten bittiğinde Aydın Doğan bu sefer onu değil, doğrudan Genel Müdür İrfan Şahin’i aradı:
-Mehmet Ali ile işimiz bitti, artık istemiyorum!”
Bu kez kesinlikle kovulmuştu. Ama o, bunu öğrenemedi. Çünkü hastanedeydi. Kanaldan da haberden de işten de önemli bir randevusu vardı: Azrail ile cebelleşecekti!”
Şimdi düşünün, sadece “BDP mitingini yayınladı” diye Türkiye’nin en parlak gazetecisi patronu tarafından kovulabiliyor.
Miting bir fotoğraf, haberci fotoğrafı çekiyor, çok kalabalık var. Bunu nasıl “yok” hale getirecek ki? Adamın işi haber, o da bunu yapıyor, kanalın izleyicisi artıyor, sıralamada en üste tırmanıyor. Bu sayede reklam alıyor. Patronuna para kazandırıyor.
Bu başarı cezalandırılıyor!
ASKERLE DİRENEN PATRON
O Aydın Doğan ki, 28 Şubat’ta askerler tarafından “Milliyet’ten şu yazarlarını atacaksın” diye tehdit edilip buna karşı direnmişliği var. Yazarlarına sahip çıkmış, onları askerlere karşı korumuş… Sabah’tan bu yönde bir operasyonla kovulmuş Birand’ı kendi grubuna çağırdığını, kendisiyle yapılan söyleşilerde açıklıyordu.
Askerlere direnen patron Aydın Doğan, onlarca haber arasından sadece bir tanesini (Kürtlerle ilgili olanı) yüzünden en sevdiği, en başarılı, en üst düzey elemanının ipini çekebilecek hale geliyorsa, o zaman bu durum AKP’nin ülkeyi nasıl bir otoriterliğe savurduğunu göstermez mi?
Cuntalara direnen patron “ileri demokrasiye” teslim oluyordu!
Böylesi bir iklimde sadece bir BDP miting haberi bile iktidar tarafından “kötü not” olarak hissettiriliyorsa sormak gerekiyor:
-Bu ülkeye barış nasıl gelecek?