Bir vefa merkezi: Gebze BİLKAR

 

Geçtiğimiz Pazar günü (22 Ocak 2017) Gebze’de bulunan Bilim Sanat Kooperatif BİLKAR’da Küba Devriminin 58. yılı, Nazım Hikmet’in de 115. doğum günü kutlaması için yapılan toplantıya katıldım.

Cem Karaca’dan miras kalan bir tanımlama ile söyleyeyim:

Toplantıya katılanların tamamını gençler ve daima genç kalanlar oluşturuyordu!

BİLKAR’ın Genco Erkal Salonunda yapılan toplantıda açış konuşmalarından sonra “Nazım Hikmet’in Küba Seyahati” adlı çok güzel bir belgesel gösterildi. Çağrı Kınıkoğlu ve yardımcısı Ayça Çiftçi’nin öncülüğünde hazırlanan belgesel, Nazım’ın Küba Röportajı şiirini temel olarak ilerliyor. İçende Küba Devriminin bütün aşamaları orijinal görüntüleriyle yer alıyor. Bir de Kübalı şairler, edebiyatçılar (ki içlerinde Nazım’la tanışmış olanlar da var) Nazım Hikmet’i anlatıyor. Yazdığım ismiyle arama motorlarına girerseniz belgeseli izleyebilirsiniz.

Toplantı sonrası BİLKAR’ın üç bacaklı sarman kedisi Timurlenk-Timur kucağımda demli çaylar eşliğinde Gebzeli arkadaşlarla sohbet ettik. BİLKAR sekiz yıldır çocuklara parasız resim-heykel, müzik, İngilizce vb. gibi hayata dair kurslar veriyor. Edebiyat günleri düzenliyor. Hepsi çok güzeldi ama müzik atölyesinin giriş bölümünde kocaman bir portre fotoğraf vardı:

“İbrahim Çeşmecioğlu Müzik Atölyesi”

Çeşmeci benim de birlikte çalışmaktan onur duyduğum BirGün’ün yazıişleri müdürü idi. Onu çok erken kaybettik. Diyorduk ki, öyle olmadığını BİLKAR’da bir kez daha anladım. Haldun Taner ustamızın kitabına kapak yaptığı Yunus Emre’nin dediği doğru çıkıyor işte:  Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil!

Genç şair Halil Yeni, bana “Fırtına Rüzgar İçinde” adlı kitabını imzalayıp verdi. Eve dönene kadar okuyuverdim bir solukta… Vefa dolu kavga ve mücadele şiirlerini… Direniş içinde yitirilen onlarca can için yazılmış şiirler. Hiçbir şey boyuna değildir, sözünü henüz 30 yaşındaki bir şair dizeleriyle bize ispatlıyor. Hepsi güzel şiirler. Ama benim gözlerim hemen o şiire kayıverdi:

“Fadime Ana

Seni gülerken görebilmek

Yaşanan her acının hesabını sorabilmektir!”

BİLKAR’da bu ülkenin aydınlık yüzü olan öğretmenlerin nasıl kurutulamaz bir ışık kaynağı olduğunu gördüm. Gençlerin “Serdar Hocası” (Serdar Dikkatli) kısıtlı imkanlarla büyük bir gelecek için Ferhat’ın dağları delen azmiyle çalışmasına tanıklık ettim.

Birden fazla güzellikle karşılaşmamın finalinde direniş efsanesi yer alıyordu. Cezaevlerinde mahpusluk rekorları kırılıyordu. Bu konu açılınca ben atlımdaki ilk ismi telaffuz ederek “Tahir Canan var, 31 yıllık rekorun sahibi” dedim. Masadakiler bir ağızdan atıldılar:

-Tahir Canan işte burada!

Meğer iki sandalye ötemde oturuyormuş Tahir… Tanıyorum ama tanışmıyoruz. Yazılar yazmıştım onun için. Birbirimizi görmeden sevip özlemişiz. Anında 12 Eylül öncesine uzanan bir sıcak dostluk sardı masanın her yanını.

Gebze BİLKAR’da bir avuç insan gelenekten kopmadan geleceğe uzanan bir köprü inşa ediyorlar.           

Posted in Genel.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir