Annelerin Günü
Her yıl mayıs ayının ikinci günü gezegenimizde “Anneler Günü” olarak kutlanıyor. İnsanlar annesini ziyaret ederken eli boş gitmek olmaz diyerek, kıvamında bir hediye de alıyorlar.
İşte bu hediye işi kapitalist toplumda büyük bir heyecan yaratıyor! Medyanın cıcığı çıkartılarak tanıtımlar, reklamlar, yönlendirmeler gırla gidiyor:
-Annelerimiz bizim canımızdır, onlara mutlaka pahalı bir hediye almalısınız!
Büyük reklam panoları benzeri ilanlarla dolu… Annesine pahalı hediye alacak hali vakti olmayanları perişan eden bir ortam oluşturuluyor.
Gençliğinde Anneler Günü’nün bu özelliğine karşı çıkıp protesto eden genç kızlar, zamanı gelip de çocuk sahibi olduklarında itirazlarını başka yöne çevirdiler:
-Bana gelince mi, kapitalistlerin günü oluyor canım?
***
Türkiye’de Anneler Günü denildiğinde aklı, fikri, beyni, kalbi olanların; öncelikle yaz-kış demeden yıllarda her hafta sonu İstanbul’da Galatarasay Lisesi önünde toplanan “Cumartesi Anneleri” geliyor akıllarına…
Hepsinin de yüreği evlat acısıyla kavrulmuş bu anıt kadınların yaşadıklarına uzun yıllar Türkiye gözlerini kapadı. Onları “Anneler Günü”nde bile hatırlamadı!
Cumartesi Anneleri evlatlarından hediye beklemiyorlardı, en iyimseri “bir haber” verilsin istiyorlardı:
-Evladınızın kemikleri şurada gömülüdür!
Bunu bile çok gördüler.
Evlat mezarından haber bekleyerek gözleri açık gidenlerin başında Berfo Ana geliyor. Çok yaşadı. Hep oğlu için bir haber bekledi. O haber gelmedi, Berfo Ana gözleri açık gitti.
***
Benim yakından tanıdığım ilk evlat acılı kadın Ümraniye’de yaşayan Emine Benlioğlu oldu. 13 Mart 1980 sabahı Otosan Fabrikası önünde DİSK/ Maden-İş bildirisi dağıtan ekipten Netaş İşçisi Mustafa Benlioğlu, Bağımsız Devrimci Maden-İş Sendikası (rakip sendika) militanlarınca açılan “gösteri ateşi” sonucu kalbini çapraz biçimde delen 14 mm mermi ile öldü.
Bir annesinin evlat acısıyla nasıl kavrulduğunu ilk olarak o gün görmüştüm. Emine Benlioğlu’nun beline kadar inen sarı saçları 14 Mart 1980 sabahı bir gecede bembeyaz oldu!
Emine Ana acısını içine gömdü, yüreğini önce bütün Netaş işçilerine açtı. Bütün işçi sınıfına… Nerede bir grev, direniş, isyan, işgal varsa kendi başına kalktı gitti. Kimseye haber vermeden, kimseden yardım istemeden yaptı bunları. Sanki oğlunun dağıtamadığı bildirileri o sessizce dağıtıyordu!
Emine Ana, her 13 Mart’ta ve her mayısın ikinci pazarı Mustafa’nın yerine koyduğu evlatlarını bekler. Gelenleri öpüp koklar, gelmeyenlere de sitem etmez.
***
Evlat acısını yüreğine bastırıp, sonra yarasını koca bir bayrak haline getiren Fadime Göktepe de, abide bir Annedir! Onu Evrensel muhabiri gazeteci Metin Göktepe’nin hunharca katledilmesinden sonra tanıdık. Kendi halinde ufak tefek bir kadının insan hakları savunuculuğunda nasıl kartal haline geldiğini gün be gün izledik. Özel giysili, kasklı, kalkanlı, coplu polis barikatlarını tek kelime ile nasıl aşılabileceğini o gösterdi:
-Çekilin yolumdan ben Metin’ime gidiyorum!
Fadime Ana 1990’ların ikinci yarısında verdiği mücadeleyle hem oğlunu öldüren polislerin yargılanıp, mahkûm olmasını sağladı, hem de polisin yeni Metinleri öldürmesini önledi!
***
Türkiye’de böylesi annelerin sayısı hiç de az değildir. Onlara Anneler Günü denildiğinde akıllarına yaşadıkları en acı an, evlatlarını kaybettikleri gün geliyor. Mayısın ikinci pazarı bizler için de farklı değil:
-Annelerin Günü!