Gazeteciliğin Sefaleti

Türkiye’de kader seçimi niteliği taşıyan 16 Nisan Anayasa Referandumuna yirmi üç gün kaldı. Yaygın/baygın medya, yandaş medya, havuz medyası, iktidar medyası ve devlet medyasıyla iktidar cenahı propaganda bombardımanı yapıyor.

Ülkede yayın yapan gazetelere ve televizyonlara bakarsak Türkiye bütün seçmenleriyle topyekun “evet” diyecek. Haberlerde, yorumlarda, tartışmalarda “evet” dışında ses çıkmıyor.

İktidar partisi elindeki bütün devlet olanaklarını kullanarak 16 Nisan için insanları ikna etmeye çalışıyor.

Sıraladığım yaygın medya dışında bir de yerel gazeteler ve televizyonlar da var. Oralarda da büyük medyadan aşağı kalmayan “küçük yandaş” kalemler, devamlı kendilerine yontan kalemtıraşlar, gazete sahipleri 16 Nisan için her türlü taklayı atıyorlar, attırıyorlar.

Bütün bunlara karşın iktidarın medyadan şikayeti bitmiyor!

Acaba iktidar için daha fazla ne yapılabilir diye düşünürken, 23 Mart 2017 akşamı CNNTürk ve Kanal D ortak yayınla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “misafir” oldu.

Misafir de “umduğunu değil bulduğunu sorar” döneminde olduğumuzdan Hakan Çelik kardeşimiz, “seçilmiş” bir gazeteci olmanın bütün hünerlerini gösterdi.

Soru yerine sayısız asist (gol pası) yaptı.

O kadar ki, yıllar önce Mehmet Barlas’ın tarihi sorusunu bile sordu:

-Efendim çok çalışıyorsunuz. Bu enerjinizi nasıl buluyorsunuz? Bu tempo da ailenize zaman ayırabiliyor musunuz?

Erdoğan yeme içme işini kenara bırakarak doğrudan esas mevzu üzerinden mesaj bölümüne girdi:

-Kandil ‘HAYIR’ diyor. Benim CHP’li vatandaşlarım eminim ki, bu değişikliklere “evet” diyecektir.

Anayasa değişikliği tartışılıyor. Halk oylaması yapılacak. Henüz değiştirilmemiş olan mevcut 1982 Anayasası yürürlükte. Bu Anayasa’ya sadakat yemini etmiş “tarafsız” son cumhurbaşkanı karşınızda oturup Anayasa ihlalleri yaparak gelecek üzerine ayrıntılar veriyor.

Yeni anayasa da “uymam” diyecek bir cumhurbaşkanı gelirse ne olacak?

Böylesi bir soru sorulmadı.

Onun için cevabını da bilmiyoruz. Sadece tahmin ediyoruz.

Gazetecilik tarihine “bir liderle nasıl söyleşi yapılmaz” türünün benzersiz örneği olarak geçecek bu buluşmada öğrendik ki, iktidar medyadan şikayetçi!

Başta Alman medyası olmak üzere Avrupa medyasının dili affedilecek gibi değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına “diktatör” diye başlık atıyorlar.

Eğer onlar böyle başlıklar atmaya devam ederlerse Erdoğan ne yapacağını şöyle ifade etti:

-Ben de Nazi demeye devam edeceğim!

Sonra bir de Türkiye medyasından örnek verdi:

-Biz de böyle başlık atan var mı?

Türkiye medyası bu bakımdan gerçekten parmak ısırtacak kadar seviyeli, özenli, akıllı-uslu örnekler veriyordu! Hollanda krizi patlayınca Doğan Tılıç 14 Mart 2017 tarihli Birgün gazetesindeki köşesinde bizim gazetelerden örnekler verdi.

Akşam gazetesi “Nazi köpekleri” demişti. Güneş ise “Hollanda köpekleri”ni tercih etti. Posta “Avrupa’nın köpeği” haline getirip açıyı daraltmıştı. Takvim de “Hoştlanda” diyerek Hollanda ile köpekliği birleştirmişti.

Türkiye medyasındaki bütün yazı işleri ekiplerinin aklına aynı anda köpekler gelivermişti.

O büyük krize neden olan olaylarda polis köpekleri Türkiyeli göstericiler arasından bir kişiyi ısırarak yaralamıştı. İnsan hakları açısından kınanması gereken bir durum elbette… Ama bunu yaparken bir de dönüp kendi ülkene bakman gerekmez mi? İktidar medyasının Türkiye’deki hiçbir hak ihlalini görmesi mümkün olamıyor, yıllardan beri…

Peki ya beğenilmeyen Hollanda gazeteleri olayı nasıl görmüştü?

De Telegraaf: Türklerin öfkesi artıyor.

Algmeen Dagblag: Türkiye özür istiyor.

De Volksrant: Çarpışmak üzereyiz.  

CNNTürk- Kanal D ortak yayınındaki söyleşi Avrupa’daki gazetecilik üzerinde epeyce yol aldıktan sonra, acaba Silivri’ye de uğrar mı diye boşuna bekledi milyonlar ekran başında. Çünkü bir gün önce Erdoğan hapisteki gazeteciler üzerine konuşmuştu:

-Hapisteki gazeteciler, terörist, hırsız, çocuk tacizcisi!

Cumhuriyet gazetesi yanında Özgür Gündem, Birgün, Evrensel başta olmak üzere muhalif medyadan 154 gazeteci tutuklu olarak yargılanıyordu.

Haklarında iddianame bile yazılamıyordu. Ama isnat edilemeyen suç(!) yüzünden altı aydır tutuklu olanları vardı.

Hatta içlerinde AKP ve Tayyip Erdoğan’ın icraatlarını militanca savunmuş olanlar da yer alıyordu.

Bunların hiç biri telaffuz daha edilmedi.

Çift kanallı tarihi söyleşi mesleğimizin geldiği noktayı gösteriyordu:

-Gazeteciliğin sefaleti!

 

 

 

 

 

 

 

Posted in Genel.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir