Türkiye, kaderini belirleyecek 16 Nisan 2017 referandumuna doğru hızlanarak ilerliyor. Daha önce başlattığı bütün “süreçleri” berbat eden iktidar, referandum meselesinde de faklı çizgi izlemiyor.
AKP demokrasi bir türlü içselleştiremediği için hem ülke içinde hem de ülke dışında önceden hiç kimsenin tahmin bile edemediği krizlerle karşı karşıya kalıyor.
Sadece kendisi bunu yaşasa neyse diyeceğiz, ama peşinden bütün ülkeyi sürüklüyor.
Güçlü bir gündem yaratma damarı var!..
Şimdiki gündem, Avrupa’ya demokrasi dersi vermek!
***
Demokrasilerin en temel özelliği olan azınlıkta kalmanın kendini ifade etmekten alıkonulamayacağıdır.
AKP Avrupa’da azınlıkta… Devletlerin yönetimleri başkalarının ellerinde… AKP bu alanda kendini ifade etmek istiyor. Ettirmiyorlar. Çok üzülüyor. Ama bu üzüntüsünü de son derece sert biçimde ifade ediyor.
Aynen Türkiye’deki yönetme üslubunu kullanıyor.
Kızıyor, bağırıyor, tehdit ediyor, yetinmiyor hakaret de ediyor.
Bunların hepsine de “demokratik tepki” diyor.
O ülkelerde demokrasi var ya… İfade özgürlüğü de var. Hadi bakalım beni konuşturma da görelim. Böyle bir yaklaşıma Avrupa’da itibar edilmiyor.
Bir de Avrupa ülkelerinde kendileri için ifade özgürlüğü talep edenlerin kendi ülkelerinde neler yaptıklarını biliyorlar, görüyorlar.
Nereden biliyorlar.
Alman gazeteciyi haber yaptığı için hapse atmışlar, sonra gidip Almanya’ya efeleniyorlar: Nerede demokrasi, nerede özgürlük?
Hollanda ise yeni bir zirve oluşturdu.
Skandallar zincirinin en üst halkası.
Yıllardır ırkçılık yaparak siyasi arenada kendilerine yer açanların ekmeklerine yağ sürüldü. Şimdi daha da ipten kazıktan kurtulmuş halde yabancı düşmanlığına sarıldılar.
Hollanda’nın ırkçı muhalefet lideri Türkçe alt yazılı videolar yayınlıyor. Sizi istemiyoruz, hiçbir zaman Avrupalı olamayacaksanız, ülkemizi terk edin diyor.
Bunları açıktan söyleyebileceği bir ortam oluşturuldu. Hakkını teslim etmek gerekir ki, bu “başarı” AKP’ye aittir.
Halbuki günümüzden yaklaşık 15 yıl önce Almanya’da sportif bir skandal, büyük bir insan hakları zaferiyle sonuçlanmıştı. Almanya 2. Lig futbol takımlarından Hamburg’da 1910 yılında kurulmuş olan FC St. Pauli’nin 2. başkanı olan zat, “Türkler maçlarımıza gelmesin” demek gafletinde bulundu. St. Pauli taraftarları ayaklandı. Adam sözlerini geri aldı. Olmadı. Görevden istifa etti. Yine olmadı. Kulüpten ihraç edildi!
Almanya’da değişik zamanlarda yapılan kamuoyu araştırmalarında TC kökenliler “en fazla nefret edilen ikinci ulus” çıkıyorlar. Birincilik çingenelerde…
***
İnsanlık aleminin mağmasında var olan ırkçılık hastalığı uzun zaman sonra arzu ettiği bir karşılık buldu Türkiye cephesinden.
Demokrasi ve ifade özgürlüğünü savunmak için yapılan protesto gösterileri de, Avrupalı ırkçıların ruh ikizi şeklinde icra edildi.
Hollanda bir Türk bakanı TC Başkonsolosluk binasına girmesini mi engelledi, al sana o zaman “demokratik” protesto: İstanbul’daki Hollanda Başkonsolosluk binasının çatısından Hollanda bayrağı indirilip, yerine Türk bayrağı çekildi!
Hani sizin Roterdam kaldırımlarında ki savunma teziniz? Dış temsilcilik binaları o ülkelerin kendi topraklarıdır!
Roterdam’da kendi binamıza giremedik, İstanbul’da Hollanda’ya girdik. Hem de bayrak dikmecesine!
Oturup salim kafa ile düşünen her aklı başında insan görecektir ki, “Tek Adam Politikaları” Türkiye’ye büyük zararlar veriyor.
Daha şimdiden görünen bir gerçek var. Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenli bütün insanların gündelik hayatları düne göre daha zor bir hale geldi. Onların kaderi de tıpkı ülkelerinden farklı değil:
Avrupa’da tek başına!