Anayasa değil banayasa!

Ülkemizin bütün dertleri bitince yüksek mevkilerde bir evecenlik başlar:

-Yeni anayasa yapalım!

Şimdiye kadar yapılan anayasaların en özgürlükçüsü olarak kabul edilen 1961 Anayasası ile demokrasimiz bir hayli gelişmişti. 1965 Genel Seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi (TİP) 15 milletvekili kazanmıştı. Sosyalist bir parti siyasi kimliğini saklayıp gizlemeden TBMM’de kendine yer bulabilmişti.

Bir kıyaslama yapmak için ABD’ye uzanalım. 

1965 yılında “özgürlükler ülkesi” Amerika Birleşik Devletlerinde “siyahların oy verme hakkı” için eylemler yapılıyordu. 7 Mart 1965 tarihinde Alabama’daki Edmund Pettus Köprüsünden başlayacak “Barış Yürüyüşü” polis tarafından çok sert biçimde bastırıldı. Siyah lider Martin Luther King’in de içlerinde bulunduğu çok sayıda insan yaralandı. ABD tarihine “Kanlı Pazar” olarak geçen eylem sonrasında siyahlara oy hakkı tanındı.

Türkiye’de sosyalist parti Meclis’te 15 milletvekili ile temsil edilirken Amerika’da sırf renklerinden ötürü insanlara seçme hakları verilmiyordu.

Demokrasi konusunda 1960’larda Türkiye, Amerika’ya fark atıyordu!

Bizim sağcı siyasetçilerimiz ve sağcı generallerimiz 61 Anayasasını hiç sevmediler:

-Bu anayasa bize bol geliyor!

Her fırsatta orasından burasından tırtıkladılar. En sonunda 12 Eylül 1980 darbesiyle anayasayı toptan kaldırıp, 1982 Anayasasını kabul ettirdiler. Aydınlar buna “deli gömleği” adını taktılar.

Meğerse daha giyeceğimiz ne çok deli gömleğimiz varmış!

Şimdi yine aynı “kördüğümler kavşağına” gelmiş bulunuyoruz.

Ülkeyi, gelmiş geçmiş “en anayasacı” iktidar yönetiyor.  

İktidar anayasayı değil ama “anayasa değiştirmeyi” çok seviyor. Var olan anayasalar konusunda da çok içten ifadelerle görüş açıklıyor:

-Ben bu anayasaya uymam!

Anayasanın uygulanmasında birinci derecede sorumlu olan kuruma karşı da son derece “saygılı” ifadeler kullanıyor:

-Anayasa Mahkemesi kapatılsın!

Bu değerli görüşlerin sahipleri şimdi yeni anayasa için kolları sıvamış görünüyorlar. Geriye doğru yirmi iki yıl giderek bakalım. İktidar tarafından uyulması sıkıntı yaratmayacak bir metin için sesli düşünelim. Gerçi ülkemizde çok yetkin anayasa hukukçuları var ama onları dikkate almaktan özenle kaçınan iktidar için “gazeteci aklıyla” birkaç öneri yapabiliriz:

-Anayasaya herkes uymak zorundadır! Ancak ülkemizin jeostratejik, jeopolitik, jeotermalitik ve atletik durumu göz önüne alındığında icra makamları bu maddeden muaf tutulur. Bu muafiyete karşı yapılacak her türlü itiraz için anında yasal ve anayasal işlem başlatılır.

-Ülkenin ekonomisi için dış kaynaklı, kaymaklı, külahlı ve silahlı yatırımcılara kolaylıklar sağlanmasında hükümet yetkili olur. Bu yatırımcılar hakkında mafya, baron, çete vb. gibi sıfatlarla dedikodular çıkartılmasına mani olunur.

-Adalet, hukuk devletinde çok mühimdir. Bağımsız mahkemeler, kararlarında tamamen özgürdürler. Ancak icra makamlarının ülke menfaatine olan faaliyetleriyle ilgili olmak üzere aleyhte kararların alınmaması hususunda dikkatli olmaları gereklidir.

-Fikir özgürlüğü bakımından en geniş hürriyetlere sahip olan ülkemizin dış dünyadaki pozisyonunu zora sokanlar hakkında anayasal ve yasal süreç başlatılır.

Hükümet tarafından tek imza ile çıkarılan KHK’ların hukuki süreç ve sonuçlarından hükümet sorumlu tutulamaz.

-İcra makamı tarafından yapılan her türlü uygulamaya itiraz edilemez. Aleyhinde yazı yazılamaz, fotoğraf çekilemez, yorum yapılamaz.  

-İcra makamıyla Anayasa arasında uyumsuzluk çıktığında icra makamının uygulaması esas alınır.

Bu çizgideki bir taslak hakkında –içlerinde bu satırların yazarının da bulunduğu- bazı münafıklar şöyle diyebilirler:

-Bu anayasa değil, banayasa olmuş!       

Posted in Köşe Yazıları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir