Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) her dönemde değişik pozisyonlar alarak iktidarını “başarıyla” sürdürüyor. İlk yıllarında “demokrat” idi, herkesi kucakladı. Orta yıllarında “liberal” oldu her şeyi sattı. Son yıllarında ise otokrat kimliğiyle herkesi hapse attı!
İlerde AKP’yi inceleyecek araştırmacılar, iktidar başarısını bu şekilde özetleyecekler:
-Sardı, sattı, attı!..
Geçmişteki “başarıları” bilmeyen yoktur. Fetullah Gülen Cemaatiyle halvet halinde Türkiye’yi yerinden oynattılar! Sonra “pardon” dediler:
-Aldatıldık!
Hoca Efendi Hazretleri “FETÖ” oldu. Kendileri gitti yöntemleri yadigar kaldı. AKP bu yöntemleri sevdi. Önce hedef kişi seçiliyor. Ona uygun bir iftira atılıyor. (buna .ok atma diyenler de var.) Sonra hedef kişi tutuklu sanık haline getiriliyor:
-Hadi bakalım yapmadığını ispat et!
Bazı sanıklara bu soru yöneltildiğinde iddia makamları henüz derslerine çalışmamış olabiliyorlar. Ama sorun değil. Sanık tutuklu zaten… İçerde bekleyebilir.
***
AKP’nin sıklıkla yaptığı yargı reformları ona iktidarda kalma bakımından siyasi otoyollar açtı, açıyor. Bu alanda da çok “başarılı” oldu!
İktidarda yirmi üçüncü yılını 3 Kasım 2025 Pazartesi günü kutlayacak olan AKP’nin yeni “icraat bombasını” 26 Ekim 2025 Pazar günü patlattı:
-İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, iletişim danışmanı Necati Özkan ve TELE-1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ casusluk faaliyetinde bulundukları…
Yok artık bu kadarını da yapamazlar!
Böyle düşünenleri o kadar çok yanılttılar ki…
Hepsini yaptılar!
Ancak bu işlerde ustaları kadar maharetli olmadıklarını kabul etmek gerekiyor. Bu akıl mantık dışı iddiayı duyanlar, duymayanlara anlatırken ilk olarak şöyle dediler:
-Bunlar hiç mi casusluk romanı okumamış, hiç mi casus filmi izlememişler?
Casusların en önemli özelliği “gizli” alanlar içinde görünmez bir şekilde faaliyet göstermeleridir. Çok ses getiren Steven Spielberg’in 2015 yapımı “Casuslar Köprüsü” filmi internet üzerinden para ödemeden “beleş” olarak izlenebiliyor. Casus bu işleri avaz avaz bağırarak yapmaz!
Bu ölçüleri baz alırsak her üç isim de, günleri ve geceleri kamuoyunun gözleri önünde yaşıyorlar. Kameralar, objektifler onların üzerinde… Hele Merdan Yanardağ neredeyse TELE-1 TV binasında yatıp kalkıyor. Bir zamanları ünlü televizyon yarışması “Biri Bizi Gözetliyor”dan daha fazla kamera Merdan Yanardağ’ın üzerinde…
Merdan Yanardağ’ın esas suçu(!) her akşam 18 Dakika adlı programıyla, Meclis’te grubu bulunan bazı muhalefet partilerinden çok daha etkili olması… Dayanamadılar. Ona yönelen suçlamanın ilk hecesi “ca” yı ayırıp da okuyunca esas amaç kendiliğinden ortaya çıkıyor:
–SUS!..
Merdan Yanardağ yutkunmadan konuşuyor, yazıyor, uyarıyor. Muhataplarının ondan istifade etme imkanları var. Bir tıp doktoru nasıl hastalıkları teşhis edince bulguları ortaya koyuyorsa, Yanardağ da aynısını yapıyor:
-Siyaseten kansere yakalanmışsınız, acilen tedaviye başlayın alışkanlıklarınız terk edin!
Merdan Yanardağ doktordur. Hem de siyaset doktoru. Doktora tezi “Siyaset bilimi-siyasal tarih” üzerinedir.
Onu dikkatle dinleyip kendinize çeki düzen verebilirsiniz. Veya dikkate almaz çanak yalayıcılarınızın moral dolu yalanlarıyla kendinizi iyi hissedersiniz.
Ama onun yoktan var ettiği TELE-1’e el koyup, Dr. Merdan Yanardağ’ı hapse atamazsınız! Çünkü o tepeden tırnağa gazetecidir.
***
Siyaset bilimcilere göre AKP iktidarının yirmi üçüncü yılında çok yoruldu, yıprandı, kitleleri harekete geçirecek gücü kalmadı. Bu yüzden de gazeteciliği “suç” olarak görüyor. Oysa gazetecilik suç değildir!
Ekrem İmamoğlu’nun ise büyük suçu(!) var:
-İstanbul üzerine yaptıkları bilek güreşinde Tayyip Erdoğan’ı üç kere yendi!
Bu çerçevede Necati Özkan da (siyasi iletişim danışmanı olarak) İmamoğlu’nun suç(!) ortağı. Tayyip Erdoğan Kasımpaşa kültürü ile yetişmesi nedeniyle onun hayatında “delikanlı” olmak çok kıymetli. Zaten bu özelliğini dış politikada da kullandı. Kadın liderlere bile “delikanlı olma” çağrısı yaptı. Bu verileri üst üste koyun siyaset bilimciler, politikacılar, her görüşten muhalifler ister istemez soruyorlar:
-Delikanlılık nerede?