Yolu Sinop’tan geçenler…

Kapıyı açtığımda postacı “bir tebligatınız” var diyerek imzalamam gereken kağıtları uzattı. İmzaladım aldım, heyecanla okudum. Bir mahkûmiyet bilgisini iletiyordu. Şanslı gazetecilerden(!) olduğumu için sadece para cezasına mahkûm edilmiştim.
Eski bir hikâyeydi. Dünyaca ünlü bir dergiye “Hamsi Dosyası” hazırlamak için genç fotoğrafçı arkadaşım Coşkun Aşar ile Sinop’a gitmiştim. Balıkçı tekneleri, ağlar, balık iskeleleri, balıkçı kamyonları, balık halleri, hamsi işleyen fabrikalar arasından koşuştururken arada Sinoplu meslektaşlarla da buluşup çay kahve sohbetlerine fırsat bulabiliyordum.
İçlerinden birin başına gelen küçük çaplı felaket benim ilgi alanıma giriyordu! Yaptığı bir haber yüzünden hayatı ters dönmüştü. Tam 80 milyar (o zamanın parasıyla) ceza kesilmişti. Haberlerini geçtiği büyük gazete, patron değiştirip kapanmıştı. Ceza da bu “gariban” yerel muhabire kesilmişti.
Olayı uzun ve dokümanlı olarak yazıp BirGün’e yolladım. Gazetedeki arkadaşlar da önemseyip manşete çektiler:
Bir Haber Yaptı Hayatı Ters Döndü!
Haber şöyle gelişmişti. Sinop’ta görev yapan bir vali vekili, yatılı okulda toplu namaz kılınıyor mu? Sorularını habere göre şöyle yanıtlamıştı:
-Biz laiklerin viskisine karışıyor muyuz? Bırakın insan istedikleri kadar namaz kılsınlar!
İstanbul’daki gazetenin yazı işleri haberi “renkli” hale getirmek için, vali vekiline kolajla sarık cüppe giydirmiş, sayfanın tepesine de şöyle başlığı uygun görmüştü:
“Tahran Valisi!”
Bizim BirGün manşeti yayınlanınca artık Sinop’ta olmayan Vali Yardımcısı ve Vekili bu satırların yazarı hakkında dava açtı.
Habere konu olan yerel muhabirin de tanıklığına başvurulmuştu. Talimatlı ifadesinde “mağdur yerel muhabir kardeşimiz” şöyle demişti:
-Ben Nazım Alpman’a böyle bir açıklama yapmadım. Bir sohbet sırasında öyle ortaya dertleşme olarak anlatmıştım. Kendisi bunu haber haline getirmiş. Benim hiçbir şeyden haberim yok!
Nasıl?
Valiliğin önünde boy boy fotoğraflar, konu hakkında görsel arşiv, yazışmalar, gazete kupürleri, hatta ailesinin yaşadıkları falan hepsi kendiliğinden ortaya saçılmış, ben de onları topalmış yazmıştım!??
Bu “keleği” yapanın adını sanını yazmıyorum. Çünkü çok değerli bir eşi ve çocuğu var. Babalarının “gazetecilik” adına yaptığı hiçbir marifetini onaylamadıklarını biliyorum. Evlerinde kahvaltı yapmıştım.
Hikaye böyle işte…
Yolu Sinop’tan geçen başka bir “enayi gazeteci” olursa, dayanışma aşkına benim takıldığım oltaya takılmasınlar!