İtanbul’da Jose Mujica’lı bir günün hikayesi

 

Hakkında çok şey okuyup asla tanışma fırsatı olmayacağını düşündüğünüz bir lider çıkıp ülkenize geliyor. Hatta sizin kentinizde çeşitli etkinliklere katılıyor. Ama siz onu gazetelerden izliyorsunuz. Oysa siz de gazetecisiniz…

Sonra bir de bakıyorsunuz bir afiş:

“Jose Mujica 8 Kasım 2015 Pazar günü Caddebostan Kültür Merkezi’nde 11.00 ile 13.00 saatleri arasında D&R Kitapevi’nde Saraysız Başkan kitabını imzalayacak.”

Bu kadar da olmaz artık… Evinizden bisikletle 10 dakikada ulaşacağınız mesafeye kadar geliyor.  İki eliniz kanda olsa gitmez misiniz?

Tabii ki gidersiniz…

Ben de öyle yaptım. Bir gün öncesinden konuştuğum iki can dostuma da haber verdim. Onlar da “geliriz” dediler.

8 Kasım Pazar gününü beklemeye başladık. Ben saat  11.00’den önce CKM’ye bisikletimi park ettim. CKM’nin içinde kıvrılarak uzamış bir kuyrukta yüzlerce kişi elinde kitaplarıyla bekliyordu. Ama Başkan Mujica yoktu.

Telefondan mesajlarla durumu dostlarıma iletiyordum:

-Başkan görünürde yok!

Dostlardan biri Akın Birdal, diğeri Şevval Sam!

Pazar günü hava açık ve güneşli… Caddebostan ve çevresi kalabalıklar için çekici… Trafik yoğunluğu hem iyi hem de kötü… Başkan gecikince dostlarımın da yetişme şansı artıyor.

Kalabalık da artıyor, gerilim de…

Sonunda önce haber geliyor, sonra Başkan’ı getiren konvoy geliyor… Beklenenin aksine bir Volkswagen ile gelmiyor. Eski Vos-Vos’lardan küçük bir eskort filosu da aracın arkasına takılmış.  Okul servislerinde de kullanılan bir minibüsle CKM’nin önünde duruyor. Sonra yan kapıdan hızla giriyor. Arkasında dinamik duruşlu beyaz saçlı bir kadın (eşi Lucia Topolansky) onun gibi hızlı adımlarla yürüyor. Yanından geçtiklerinin hepsine selam veriyor Jose Mujica…

Ben de fotoğraflar çekiyorum. O kadar kalabalık ki, onun fotoğrafını çekerken birçok insan giriyor kareye… En çok da uzun boylu bir genç adam… Başkan içeri girip kendisi için hazırlanmış masaya oturuyor. O genç adam da hemen yakınında duruyor. Başkan ile onun bir iki güzel karesi var. Kendisine vereyim istiyorum.

-Kardeş telefon numaranı söyle de sana Jose Mujica ile olan fotoğraflarını yollayayım!

Teşekkür edip “sağol abi” diyor:

-Ben Beyefendinin korumasıyım. Kaç gündür beraberiz, birlikte çok fotoğrafım oldu!

Polis Mustafa ile böyle tanışıyoruz. Ona Latin Amerikalı iki ünlü ile fotoğrafım olduğunu söylüyorum:

-Biri Fidel Castro, diğeri futbolcu Pele!

-Hadi ya, Pele ha?

İmza gününün finalinde Pepe ile birlikte olan fotoğraflarımızı ters ışıkta da olsa çeken Koruma Mustafa olacaktı. Fotoğraflar biraz puslu oldu ama olsun. Biz biber gazı, gaz fişeği ile icra-ı sanat eyleyen polislere aşina olduğumuz için Mustafa’nın fotoğraf yardımı değerli olacaktı.

Başkan Mujica, öncelikle kendisine “Sayın Başkan” denilmesinden hiç hoşlanmıyordu. Aşırı protokol da onu rahatsız ediyordu. Sürekli olarak:

-Bana Pepe deyin, diyordu.

Tam adı “Jose Alberto Mujica Cordano” idi. Ama o hepsinin yerine kısaltılmış ismi olan “Pepe” denilmesini istiyordu. Pepe, bizim Selo ya da Apo gibi kısa isimlerimize benziyordu.

Mujica’nın zamanı daralıyor, önünde uzayan kuyruklar ise uzuyordu. Tam da bu sırada Akın Birdal ile Şevval Sam, CKM’ye ulaşabildiler. Kuyruk uzun, insanlar gergin, zaman dardı. Ayrıca D&R’da kitap da bitmişti. Ne kadar satıldı diye sordum, 500 cevabını aldım. Hakikatten az getirilmiş.

Biz bu gerginlikte nasıl kitaplarımızı imzalatacaktık? Çünkü kuyruk uzunluğuna bakmadan, imza bitirilecek, Pepe TÜYAP’a yetiştirilecekti.

İnsanlar orada beklerken Akın Birdal, Şevval Sam araya girip imza isteyebilirler miydi?

Bu gerginlik sonunda kendiliğinden sona erdi. Kuyrukta bekleyenlerin hepsi kitaplarını imzalattılar. En sonunda Akın Birdal, Şevval Sam ve bendeniz kitaplarımızı masaya uzatarak Jose Mujica ile tanışabildik. Tekin Yayınevinden Elif Hanım bizim ona ulaşmamızı sağladı. Akın Birdal’ın kim olduğunu öğrenince Pepe, o ağır imza maratonuna rağmen büyük bir yakınlık gösterdi. Bir de arkasından Şevval Sam’ın bütün albümlerini yanında getirmiş olması ve hepsinin de imzalayarak teslim etmesi Pepe’nin de yorgunluğunu aldı.

Kitap Urguay eski Devlet Başkanını anlatıyordu. Ama kitabın yazarı o değildi. Andres Danza (1976) ile Ernesto Tulbovitz (1967) adlı iki ünlü Uruguaylı gazeteci tarafından yazılmıştı. Kitabın esas sahipleri onlar da imza gününde onlar imzaladılar. Başkan da onlara eşlik etti. Ama sıra bize geldiğinde iki gazeteci arkadaş artık bunalmış olduklarından kendilerini dışarı atmışlardı.

Başkan ve yanında oturan kısa beyaz saçlı güzel eşi Lucia Topolansky kalmıştı.

O kadar bizdendiler ki, onların ellerini sıkmak birlikte fotoğraf çektirmek sanki düğünde ilk kez bir araya gelen aile büyükleriyle hatıra oluşturmak gibiydi… O sıcaklığı herkes hissediyordu. Sahici insanlarla bir aradaydık.  Mujica bu dostluk halkasını kendi ülkesinde oluştururken diyordu ki:

-Devlet başkanlarını azınlıkta olan bir grubun yaşadığı sisteme dahil etmeye çalışan bir mekanizma var. Savunduğun fikirler gibi yaşamalısın. Aksi takdirde yaşadığın gibi düşünmeye başlarsın!

Mujica berrak bir su gibi akıp gidiyordu… Başkan olsa da olmasa da onun yeri hep aynı mertebedeydi!

Bu arada CKM’de yüzlerce kitabı imzaladığı kalemi masanın üzerindeydi… Anı-eşyalar arasında en fazla sevdiğim şey kalemdir. Bir de Mujica’nın elinden arta kalmış olursa… Uruguaylı efsane başkan, imzalı kitabı ve imzayı atan kalemi! Bir günde daha ne olsun ki?

Mujica TÜYAP’a doğru yola çıkarken biz Akın Birdal, Şevval Sam ve Sinan Cem Birdal mekandaki kafeye oturup, Pazar günümüzün ödülünü konuşmaya başlamıştık. Mujica en çok ihtiyacımız olan şeyleri söylüyordu:

-Genç insanlara şunu aktarmak isterim. Düştüğün zaman kalkmayı bilmelisin. Hayat çok kez seni yere serebilir. Önemli olan tekrar ayağa kalkmak ve devam etmek ve yine devam etmektir!

 

Posted in Genel.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir