Merzifon’a bağlı Gümüşhacıköy’de başlayan “1915 Tehcir Yolu” belgeselimiz Batman, Sason, Diyarbakır’dan geçtikten sonra Antakya’nın Samandağ ilçesine bağlı Vakıflı köye vardı.
Bu küçük köyün hem tarihte kalan, hem de günümüzde devam eden bir özelliği var. Bugün Türkiye’de Ermeni nüfusunun çoğunlukta olduğu tek yerleşim! Muhtar Berç Kartun dördüncü dönemini tamamlamış köyün çocuğu…
İZ TV’de Yakın Tarih kuşağında yayınlanacak 1915 Tehcir Yolu, yüz yıl önce Anadolu’da Ermeniler için oluşturulmuş üç yüzü aşkın göç kervanından bir rota oluşturduk. Video çekimleri yapacağımız yerleşimler öncelikle Ermenilerin yaşadıkları şehirler, kasabalar, köyler olacaktı. Bu yerleşimlerde hala yaşayan Ermenilerin olması tercih nedenimizdi.
Gümüşhacıköy’de iki Ermeni aile kalmıştı. Bizimle konuşmayı kabul ettiler. Merzifonlu Tayyar Öztürk’ün yanımızda olması bize kolaylık sağladı.
Batman-Sason’da ise öğretmen Behçet Çiftçi ve 20 yıl bölge köylerinde vekil öğretmenlik yapan Fahrettin Yıldız bize bütün kapıları açan anahtar oldular.
Diyarbakır’da bölgenin tarihini en iyi bilen araştırmacı, gazeteci, yazar, tarihçi Şeyhmuz Diken vardı yazımızda…
Son durağımız ise Vakıflı olacaktı. Burada da beni iki yıl önce Vakıflı’ya götürüp, muhtar Berç Kartun ile tanıştıran Samandağlı Cuma Oruç bekliyordu.
Hem Cuma, hem de muhtar Berç bizim köyde kalmamızı uygun görüldüler:
-Köyün konuklama tesisleri çok güzeldir. Hem de köyün havasından çıkmazsınız!
Restorasyonu geçen yıl biten Antepyan Konağı beş odalı çok güzel bir pansiyon haline getirilmişti. 1800’lü yılların son çeyreğinde inşa edilen taş gövdeli ahşap balkonlu konak sahipleri 1939’da bırakıp gidince Vakıflar Genel Müdürlüğünün malı haline gelmiş. Tıpkı köyün mümbit narenciye bahçeleri gibi… Ermenilere ait olan araziler, binalar devlet tarafından Ermenilere kiralanıyor!
Nasıl oluyor?
Tehcir Kararı bu bölgeye biraz geç olarak 30 Temmuz 1915’te geliyor. Anadolu’da Ermenilerin yaşadıklarını gören Maraş’ta görevli vaiz Dikran Andreasyan Musa Dağındaki 6 Ermeni köyünün en eskisi olan Yoğunoluk’a geliyor. Tehcir Kararının nasıl büyük bir facia olacağını anlatıp “Musa Dağı”nın doruklarına çıkarak direnmelerini öneriyor. Kadınlı, çocuklu, yaklaşık 5000 kişi dağa çıkıyorlar. Tam 44 gün burada direniyorlar. Andreasyan’ın karısı ilk çocuklarını bu direniş günlerinde dağda dünyaya getiriyor. Ermenilerin kadınlı çocuklu burada yaşadıklarını daha sonra Franz Werfel adlı Fransız yazar “Musa Dağında 40 Gün” adıyla roman olarak yazıyor.
Musa Dağı Ermenileri direnişlerinin sonunda dağın batısındaki Çevril limanına gelen Fransız savaş gemileri tarafından kurtarılıyorlar. Mısır’ın Port Sait kentine götürülüyorlar. 1918’de Birinci Dünya Savaşı bitince, Fransızların kontrolünde kalan Hatay’a dönüp köylerine kavuşuyorlar. Bu dönemde Musa Dağı Ermenileri yeniden bölgeye canlılık getiriyorlar. Ta ki, 1938’de Hatay Cumhuriyeti kurulup, Türkiye’ye dahil olma kararı alana kadar… 1939’da Musa Dağının Ermenileri, evlerini, iş yerlerini ekili topraklarını portakal, turunç, mandalina bahçelerini “devlete bırakmak” şartıyla Suriye’ye göçüyorlar. Kalanlar ise Vakıflı köyde toplanıyorlar.
Bugün hala aynı köyde çoğunluk olarak yaşamaya devam ediyorlar.
Vakıflı köyü diğerlerinden ayıran en önemli özellik daha köye girişte kendini gösteriyor: Temizlik!
Köyün yol kenarları çiçeklerle rengarenk… Yerlerde pet şişe, kağıt ve plastik torba göremiyorsunuz.
Daha başka şeyler de var. Ama yer kalmadı. Onları da Pazartesi yazısına bırakıp, geride kalan haftanın adını koyuyorum:
-Musa Dağında 4 Gün!