Semadirek-Gökçeada sınır kapısı açıldı
Yunanistan ve Türkiye Defne Dernekleri 2004 yılından bu yana iki yaka arasında dantel gibi barış ve dostluk dokuyorlar. Her yıl düzenli olarak iki ülkede karşılıklı yapılan Defne Festivalleri, kardeşlik, arkadaşlık, dayanışma duygularını yeşertiyor.
Bu yıl iki kardeş dernek büyük bir iş başardılar. Semadirek (Mamotraki) ile Gökçeada (İmroz) arasında gümrük kapılarının açılmasını sağladılar.
Tabii bu iş yukarıdaki satırları yazmak kadar kolay olmadı. Her işi çileli hale getirmek konusunda devletlerin gayretlerini yabana atamayız. Hangisi daha fazla yetenekli derseniz aslan payını kendimize ayırmalıyız derim!
Aynı gün içinde iki ada arasında birer saatlik iki deniz otobüsü yolculuğu yapılacak, bir saat gidilecek bir saatte dönülecek… Bir günlük ziyaretin tam 7 saati gümrük kapılarında geçince, Türkiye Defne Derneği Başkanı Büyükelçi Yalım Eralp’in tepesi attı. Festivalin açılış yemeğinde mikrofonu aldı, “Fransızların bir sözü vardır, kediye kedi diyeceksiniz” dedi:
-Ben de şimdi öyle yapacağım, adlı adınca söyleyeceğim: Bu bir skandaldır!
Eralp, “biz duvarları yıktık, ama zihniyeti yıkamadık” dedikten sonra da bir diplomatın nasıl davranacağını gösterdi:
-Sorumluluğu ben üstleniyorum, Defne Başkanlığından istifa ediyorum!
Büyükelçi bürokrasinin duyarsızlığına tepki gösteriyordu. Sınır kapılarının açılmasını sağlayan barış festivali amacına ulaşmıştı, ama bu işin fikir babası olan Eralp görevini bırakmıştı.
Bu coğrafyada her şeyin bedeli vardı!
Dereköy Çamaşırhanesi
Gökçeada (İmroz) ağırlıklı olarak Rum vatandaşlarımızın yaşadığı bir ada idi. Buradaki Dereköy (Shuidy) bir zamanlar (1964 öncesi) Türkiye’nin en kalabalık köyü olarak biliniyor. 1950 hanede 2500 nüfus varmış. Köyün içinde 22 kahve 2 sinema, çok sayıda berber dükkanı, 3 zeytinyağı fabrikası yer alıyormuş.
Sonra bu köydeki Rumların arazileri kamulaştırılmaya başlanıyor. Toprağı elinden alınan köylüler de doğup büyüdükleri toprakları bırakıp Yunanistan’a göçüyorlar. 1974’te ise en “ikna edici” operasyon yapılıyor: Adadaki açık cezaevinin mahkûmları gece yarısı salınıyor, Rumların evlerine giriliyor. Ada suçlu ordusuyla fethediliyor!
Bundan sonrası tamamen bir dram şeklinde gelişiyor. Dereköy ıssızlaşıyor. Terkedilen evler çökmeye başlıyor.
1990’lardan sonra eski adalılar yavaş yavaş dönmeye başlıyorlar. Ama bu sefer de evlerinin başkaları tarafından işgal edildiğini görüyorlar.
Defne Derneği bütün bu acıların geride kalması dileğiyle köyün tarihi çamaşırhanesinde beyaz çamaşırlar astı!
Bu adanın yakın tarihi o kadar kirli ki, onlarca yıl binlerce beyaz çamaşır assak bu kiri pası temizlememiz mümkün olamaz gibi geliyor.
Dr. Fokas Hastanesi
İmroz’un efsane doktoru olan Dimitri Fokas 1914 yılında Zeytinliköy’de dünyaya geliyor. 1993 yılında da bir hastasından dönerken trafik kazasında hayatını kaybediyor.
İlk kez 1989’da bu adaya gelmiştim. Galatasaray Lisesi Edebiyat öğretmeni Erol Saygı adanın gezip görülecek yerlerini anlatırken Zeytinliköy’de Dr. Fokas ile de tanıştırmıştı.
Fokas adada Hükümet tabibi olarak görev yaparken, Kıbrıs’ta yaşanan bir kriz nedeniyle devlet onu Doğubayazıt’a tayip ediyor. Doktor haliyle gitmiyor, özel muayenehanesinde hizmet veriyor.
O zaman sormuştum, bu kadar çileyi neden çekiyorsunuz? Yunanistan’a göçüp daha rahat bir hayat imkânınız da var üstelik…
Dr. Fokas acı bir gülümsemeyle anlatmaya başlamıştı.
Tıp fakültesini Atina’da İkinci Dünya Savaşı yıllarında okuyor. Savaşın sonuna doğru Alman işgali altındaki Atina’da bir sokağın içinde Yunan Partizanları iki Alman askerini öldürüyorlar. Alman askerler bu sokağın iki başını tutup, kadınlar ve çocukları bir yana erkekleri diğer yana ayırıyorlar. Kimlik kontrolü sırasında Fokas, TC pasaportunu çıkartıyor, Almanlar onu da kadınların tarafına alıyorlar. Sonra karşıda kalanların hepsini kurşuna diziyorlar.
Bu hikayeyi anlatan Dr. Fokas sözlerini şöyle bağlamıştı:
-Ben bugün hayattaysam Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğum için. Bu ülkeye bir can borcum var. Bu topraklarda doğdum, bu topraklarda öleceğim!
Dr. Fokas dediğini yaptı, bu topraklarda öldü. Onun yakın dostu Erol Saygı diyor ki:
-Bu adada onun adını bir hastaneye verilmesi ne kadar güzel bir hareket olur!
KALEMİNE SAĞLIK İLK KEZ ANA’MIN KİM OLDUĞUNU SORGULAMAYAN BİR KİMLİK GÖRDÜM… TEŞEKKÜRLER… KENDİMİ NE İsa’ya ne MUSA’ ya yaranamamış olarak benimsedim… TEŞEKKÜRLER…