19 Nisan Duygu Asena Günü

 

Sevgili Duygu Asena 19 Nisan 1946’da İstanbul’da dünyaya geldi. Kadıköy Kız Kolejini ve İstanbul Üniversitesi bitirdi. Duygu pedagoji tahsili yaptı. Haseki Hastanesinde ve İstanbul Üniversitesi Çocuk Evlerinde çalıştı.

Gazeteciliğe Hürriyet gazetesinin Kelebek ekinde 1972 yılında başladı. Demek ki gazeteciliği de 42 yaşına bastı!

Duygu Asena ile 1993’te Milliyet gazetesinin yeni binası Doğan Medya Center’da tanıştık. O Kim ve Negatif Dergilerinin Genel Yayın Yönetmeniydi, ben de Milliyet’in Pazar Röportajlarını yapan Haber Merkezinin serbest muhabiriydim.

Duygu’yu önce onun çok ünlü bir hayranıyla tanıştırmak için bir akşam yemeğine davet ettim. Bu yıl 100 yaşını kutladığımız Orhan Veli’nin “edebiyat tarihçileri bulsun” diyerek gizlediği sevgilisi Nahit Hanım’ın (Fıratlı) Cihangir’deki evine gideceğimizi söylediğimde çok sevindi. Nahit Hanım, Duygu Asena’yı sevme nedenini şöyle açıklamıştı:

-Hem çok güzel, hem de feminist!

Nahit Hanım o yıllarda 80’li yaşlarını sürüyordu. Her akşam evinde dostlarıyla çevrelenmiş içki masası geleneğini sürdürüyordu. İki politik kişiliğe karşı saygısı vardı. Biri Fidel Castro diğeri Saddam Hüseyin…

-Her ikisi de ABD’ye kafa tutabiliyorlar diye açıklıyordu saygısının gerekçesini…

Duygu o gece Nahit Hanım ile baş başa çok sıkı bir sohbet geliştirdiler. Duygu ona “gazetecilik” soruları da sordu, kadınca sırlarını da…

Ben cesaretle Duygu Asena ile olan dostluğumu geliştirdim.

Bir gün telefonda “Duygu, seni bir yere davet etmek istiyorum” dedim. Hiç sektirmeden “evet” dedi:

-Gelirim tabii, nerede gideceğiz?

-Adapazarı Cezaevine!

Hemen kabul ettikten sonra benden bilgi aldı. O yıllarda (1990’ların ortasına gelmiştik) Özgür Gündem gazetesinin yazı işleri müdürü Işık Yurtçu, 16 yıl hapis cezası almıştı. Her ay düzenli olarak onu ziyaret ediyor, küçük bir gazeteci çevresinden topladığımız dayanışmayı da ona götürüyorduk. Açık görüş yapabiliyorduk.

O sıralarda Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Işık Yurtçu’yu affetmesi için bir girişim yapılmıştı. Görüşme sırasında Işık, “bak Nazım, ben bir suç işlemedim, gazetecilik yaptım” dedi:

-Özel bir af ile buradan çıkarsam, cezaevinin önünde kalp krizinden yığılıp kalırım. Lütfen böyle bir şeye imkân vermeyin!..

Ben itirazımı şöyle dile getirdim:

-Doğru sen bir suç işlemedin, burada bulunman büyük bir haksızlık. O yüzden seni buradan çıkarmak için her yol yasaldır! İster tünel kazarak çıkartmak ister özel af ile çıkartmak, ister hapishanenin bahçesinden helikopter ile kaçırmak… Onların yaptıkları da ahlaki değil ki!

Ama netice itibarıyla senin istemediğin hiçbir şeyi yapmayacağız sözü vererek yanından ayrıldı. Duygu Asena çok etkilenmişti.

-Biz çıktık o içerde kaldı!

Sonra da biraz önceki tartışmaya döndü:

-Bak Nazım burada söylüyorum: Ben içeri düşersem her yolu kullanarak beni çıkartabilirsiniz, şimdiden izin veriyorum!

O ziyaretten sonra Duygu Milliyet’teki köşesinde çok güzel bir yazı kaleme aldı. Aradan aylar geçti. Işık Yurtçu ziyaretim sırasında elindeki mektubu gösterdi:

“Sevgili Işık, bu mektubu Meksika Körfezinde bir geminin güvertesinde yazıyorum. Hapiste olduğunu Duygu Asena’nın Milliyet’teki yazısından öğrendim…”

Bu satırların sahibi Işık Yurtçu’nun 35 yıl önceki sevgilisiydi. Hayat onları farklı yönlere savurmuş, birbirlerinden habersiz yaşamışlardı.

Işık Yurçu cezaevinden çıktığında buluştular.

Duygu Asena Terörle Mücadele Kanunu ile mahkûm olmuş gazeteci için politik bir makale yazmıştı, ama içinden büyük bir aşk çıkmıştı!

Duygu Asena kendisiyle de dalga geçebilen özel bir kadındı… Bir gün onun 50. Yaş Gününü kutluyorduk. Çok büyük bir masanın etrafına dizilmiştik. Günün anlam ve önemine ilişkin konuşma yapmak görevi bana düşmüştü. Duygu ile yan yana oturuyorduk. Masanın ağırlığını da genç feminist kadınlar oluşturuyordu. Ben sözlerime başlarken “Duygu bugüne kadar gazeteci, yönetici ve yazar olarak bir takım başarılara imza atmıştır” dedim:

-Ama daha önemlisi üst üste bu kadar yıl sarışın ve güzel bir kadın olarak kalmayı başarmasıdır!!!

Genç kadınlardan biri anında sözümü kesmek için oturduğu yerden kalkarak “Hayır, hayır öyle değil…” diye bağırmaya başladı.

Duygu eliyle ona susup oturmasını işaret etti “Evet Nazım bu şekilde devam eder misin lütfen” diyerek benim şakama destek verdi. Sonra hep birlikte gülüştük!

Sohbet ederken basit bir konuda isim, yer, zaman yanlışlığı yaptığında “Hay Allah bendeki kafaya bak” diyerek kendisine kızdığında onu hep aynı şaka ile teselli ederdim:

-Olsun Duygu sarışınsın ama!..

-Değil mi yani!

İnsan ilişkilerinde çok başarılı olan Duygu, uzun yıllardan beri kendisine platonik bir aşk duyduğu belli olan bir gazeteci ile birlikte benim Milliyet’teki masama gelmişlerdi. Milliyet’in kuruluş yıl dönümü kutlaması yapılmış herkes kıvamında içmiş, çakırkeyif olmuştu. Hayata dair konuşuyorduk. Duygu insan ömrünün kısa olduğunu belirterek sözlerini şöyle bağladı:

-Hayatta her istediğini yapacaksın!

Karşısında oturan gazeteci ağabeyimiz baygın gözlerle Duygu’ya baktı, çaresizlik ifadesiyle “Bazen olmuyor!” dedi. Duygu bu ince dokundurmayı anlamıştı. Yanıtı patlattı:

-Bazen olmaz!

Duygu Asena her 19 Nisan’da yeniden doğuyor. Annesi tarafından Duygu adı verilen binlerce küçük kız bugün olgun kadınlar haline geldiler. Ama daha önemlisi yürekleri, beyinleri Duygu Asena ile dolan milyonlarca kadın bağımsızlık yolunda o kadar büyük mesafe kat ettiler ki, toplumsal dönüşümde Duygu Asena kavşağını artık her kesim saygı ile kabul ediyor.

-İyi ki doğdun Duygu! Sarı cesur, saçlı, güzel, yürekli kadın!

 

 

 

 

Posted in Köşe Yazıları.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir