24 Nisan… 1915 Ermeni Soykırımı’nın 100. yıl dönümü. Bütün dünya bu büyük acı için yas tutup saygı duruşunda bulunacak.
Türkiye’deki 24 Nisan tartışmaları ise çok farklı:
-Efendim bu bir soykırım değil tehcirin zorluklarından kaynaklanan can kayıplarıdır. Biraz fazla olmuş olabilir!!!
Biraz daha “ilerici” olanlar ise her şeyi ortaklaşa bölüşme konusunda hem fikirler:
-Bu bir ‘mukatele’ (karşılıklı kırım) olarak yaşanmış bir ortak acıdır!
Nasıl ortak acıysa bir taraftan 1 milyon 500 bin kişi yok ediliyor, diğer taraftan da ölenler var.
Bütün mesele bilgiden soyutlanmış bir propaganda tarihinden kaynaklanıyor olmasında. Temelinde bilgisizlik var. Cehaletle sulanan bir dikenli bitki gibi her tarafı sarıp sarmalıyor. Kimse de el atmaya cesaret edemiyor.
Bu düne ait olan durumdu…
Şimdi pek çok şey değişti.
Ermenilerin yaşadığı “Büyük Acı”yı sadece Türkiye’de yaşayanların bilmediği ortaya çıktı. Biraz araştırıp, karıştırınca görüldü ki, ortada kaldırılması kolay olmayan bir katliam var.
***
1970’lerde Türkiye’de sol sosyalist siyasi hareketlerle birlikte okuma-yazma eğilimi gelişti. Çok şey okundu, öğrenildi. Ama Ermeni Soykırımı hiçbir siyasi hareketin haftalık, aylık yayın organlarında, kitapevlerinin listelerinde yer almadı. Bilmiyorduk!.. Her şeyi olduğu gibi bu konuları da “devrimden sonra”ya erteleyip yolumuza devam ettik.
Şimdi geldik 1915’in 100. yılına… Çok şükür ki, konu hakkında pek çok yayın var artık. Sağ siyasi akımları geçiyorum. Bizimle ilgisi yok. Onlar her zaman ve her yerde devletin yanında esas duruşta yerlerini aldılar. Türkçüsüyle, İslamcısıyla…
Önceki akşam Evrensel Basın Yayın’dan çok kapsamlı bir dosya kitap tanıtıldı: 1915-2015 Ermeni Soykırımının 100. Yılı UTANÇ ve ONUR.
Kitabın ön sözünde Aydın Çubukçu hem “utancı” hem de “onuru” altınını çizerek anlatıyor:
“Ermeni türkülerinin üzerine uydurulmuş Türkçe sözlerden bir eseri dinlerken, kaybedilmiş bir ruhtan, çiğnenmiş bir halkın yağmalanmış kültüründen geldiğini bilerek UTANÇ duyuyoruz!”
Aydın Çubukçu şöyle devam ediyor:
“Azınlıkta olmalarına karşın katillere direnmiş, mazluma yardım etmiş ekmeğini, evini, acısını paylaşmış dedelerimizin, ninelerimizin onurunu paylaşmak istiyoruz!”
***
Akın Birdal bugün Gelecek Dergisi’nde 1915 Faciasının Meclis Arşivindeki özel dosyalardan edindiği bilgiyi paylaşıyor:
“Ermeni Soykırımına ilişkin hazırlanmış gizli raporların birinde, ABD Büyükelçisi Morgenthau’nun 9 Temmuz 1915 tarihinde Talat Paşa ile yaptığı bir görüşmede, “Talat bana meseleyi son derece etraflıca tartıştıklarını ve sonuçta bağlı kalacakları bir karara ulaştıklarını söyledi. Dünya tarafından suçlanacaklarını söylediğimde, kendilerini nasıl savunacaklarını bildiklerini söyledi. Başka bir deyişle umurlarında bile değildi…”
***
Talat Paşa hakkında özel bir ayrıntılı bilgi Vedat Türkali’nin son kitabı “Bitti Bitti, Bitmedi” adlı romanında var:
“Krikor Zohrap Osmanlı Meclisi’nde hukukçu, mühendis, gazeteci, yazar ve milletvekiliydi… 2 Haziran 1915 günü Talat Paşa İstiklal Caddesindeki Cercle d’Orient Kulübünde onunla yemek yemişti. Yemeğin sonunda Talat Paşa, Zohrap Efendiyi yanağından öpmüştü. Şaşırıp ‘bu iltifat neden?’ diye sorunca Talat Paşa: ‘İçimden geldi’ demişti. Evine varamadan yolda tutuklanıp, Erzurum milletvekili Vartkes Serengülyan ile Diyarbakır’a doğru yola çıkartılmıştı. Urfa yakınlarında İttihatçı Çerkes Ahmet’e teslim edilmiş vahşice (kafasına taşla vurularak) öldürülmüştü!”
***
Her şey ortada… 1920’lerde kurulmuş binlerce çocuğu barındıran “Ermeni Yetimhaneleri”nde bakarak “Osmanlı şefkatiyle” kolon vuracağımıza şunu sorsak daha akılcı olmaz mı?
-Ermeni Yetimhanelerindeki çocuklar, neden yetimler? Anne-babalarına ne oldu? Neden oldu?
Hiç olmazsa “Büyük Felaketin” (Ermeni Patrikhanesi böyle diyor) 100. yılında susalım ve saygı duruşunda bulunalım:
-1 milyon 500 bin Ermeni’in cenazeleri geçiyor!..