Vefanın öteki adı Çiçek Arif

İstanbul’un en tanınmış yüzlerinden olmasına karşın Adanalıydı. Osmaniyeli demek daha doğru olur. Ancak onun İstanbul’daki parıltılı hayatı başladığında, Osmaniye daha il olmamış, Adana’nın bir ilçesiydi. Bu yüzden de Arif Keskiner 1938’de dünyaya gelince nüfus kâğıdına şehir olarak Adana yazılmıştı.

Arif Keskiner, nam-ı diğer Çiçek Arif’in kapsayıcılığını en iyi İstanbulluluk açıklar. Çünkü ülkenin bütün şehirlerinin toplamı İstanbul’dur.

Arif Abimin yaşam merkeziyle İstanbul’un merkezi aynı adrestedir: Beyoğlu!.. İstanbullu gazeteciler, oyuncular, yazarlar, şairler, reklamcılar ve siyasetçiler bakımından Taksim Meydanı’nın en iyi bilinen iki noktasından biri Atatürk anıtıysa diğeri de Arif Keskiner’in Sinema Severler Derneğiydi. Yani ünlü Çiçek Bar!

Ben Arif Keskiner’i “yakın markaj” tanıyıp birlikte zaman geçirmeye başladığım yıllarda, o zaferlerle dolu büyük seferlerini başarıyla tamamlayıp “rıhtıma bağlanmış ünlü bir destroyer” gibiydi. Saygı uyandıran karizmaya sahipti. Bu haliyle de “yaşayan efsane” sıfatını fazlasıyla hak ediyordu.

Onun tam kapasiteyle faaliyet gösterdiği yıllarda yanında ben yoktum ama abim Cengiz Alpman vardı. O dönem anılarını her ikisinden de dinlemiştim. Ne kadar yakınıydı derseniz, ilk kitabından itibaren yazdıklarını önce Cengiz Alpman’a okutup, sonra yayınevine yolladığını bana kendisi söylemişti.

Ben “rıhtıma bağlı destroyer” dediysem de köşesine çekilmiş hiç kıpırdamaz anlamına gelmesin. Nâzım Hikmet Vakfı’nın en aktif üyelerinden biriydi. Moskova’daki “Nâzım anmalarında” mutlaka yer alırdı. O seferler sonunda da Melih Güneş ile birlikte “Nazım’ın Evinde Vera’nın Sofrasında” kitabını yazıp Nâzım Hikmet külliyatına armağan etti.

Ankara’da 15 Aralık 2009’da başlayan 2010 Yılının ikinci ayına kadar devam eden “Tekel Direnişi” sırasında DİSK pankartının arkasında DİSK Başkanı Süleyman Çelebi,  Tarık AkanRutkay Aziz ile birlikte Arif Keskiner de ajitatör Mete Sönmez’in sloganlarına eşlik ediyordu:

-Ekmek, barış, özgürlük!..

Arif Abim bu tarihte 72 yaşının baharını yaşıyordu!

Aradan beş yıl daha geçmişti. 2015’in 12 Ağustos’unda Datça mezarlığında Can Yücel’in mezarı başındayız. Can Baba anması yapacağız. Saat:14.00, güneş tepede, hava sıcaklığı gölgede 34 derece.  Tören başlamıyor. Birileri yoldaymış, bekliyoruz. Mezarlığın alt ucundan bir grup girdi, en önünde de Arif Keskiner ile Nebil Özgentürk var. Hızla tırmanıp mezar başına gelince Arif Abi, “beklettiğimiz için özür dilerim” dedi:

-Antalya’da Fikret Otyam dostumuzu toprağa verdik, oradan geliyoruz!

Arif Abim dostlarının manevi huzuru arasında kan ter içinde koştururken 77 yaşındaydı.

Şimdi 77 yaşından gerilere gidelim 1975 yılına… 30 Ocak günü İzmir-İstanbul seferini yapacak olan THY’nin Bursa adlı uçağı hava muhalefeti nedeniyle önce iptal ediliyor, sonra kalkış izni veriliyor. Yolcular arasında bulunan Kamuran Aksu’nun özel nedeni var. Yakın arkadaşlarının sofrasına yetişecek. Bursa uçağı İstanbul’a geldiğinde ilk denemede pisti pas geçiyor.  Dönüş yapıp ikinci denemeye geçecekken Avcılar’da Marmara denizine gömülüyor. Mürettebat ile birlikte 41 kişi hayatını kaybediyor. Bu olay yıllarca unutulmuyor.

Neden mi?

Arif Keskiner, o akşam Kamuran Aksu’yu bekleyen yakın arkadaşlarıyla birlikte her 30 Ocak’ta Avcılar sahiline giderek denize çiçek bırakıyor!

Arif Keskiner gazeteci, sinemacı, yönetmen, yapımcı, işletmeci ve yazardır. Sağlam bir dost, candan insandır. Ama onun en temel özelliği nedir denilirse, Keskiner’i tanıyan herkesin ittifakla kabul edeceği yönü yazının başlığındadır:

– Vefanın öteki adı, Çiçek Arif!